Gavsiyye

Sıcak bir günde susuz bir kimse gelip senden su istese ve sende de soğuk su olup, kendini feda etmek pahasına o suyu ona vermezsen, cimrilerin en cimrisinden olursun. Böyle olunca biz, rahmetimizi kullarımızdan nasıl esirgeriz? Oysa biz, kendi nefsimize tanıklık ettik: “Erhamerrahimîn” (acıyanların en acıyanı, bağışlayanların en bağışlayıcısı) niteliği ile nitelenmiş olduğumuzu, kendi nefsimize tescil ve kaydettik.
Gavsiyye

(İlâhî İhsân)

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah-ü Teâlâ bana buyurdu ki:
“Ey Gavs,
Biz mekânın mekânıyız. Bize mekân yoktur. Ve biz insanın sırrıyız, insan da bizim sırrımızdır. İnsan yoktur, biz varız ve biz, insanın gayrı değiliz.

İnsanda belirdiğimiz gibi, hiç bir şeyde belirmedik. İnsan bizim bineğimizdir. Diğer yaratıklar ve tüm evren de insanın bineğidir.
Biz ne güzel isteyeniz, insan ne güzel istenendir. İnsan ne güzel binicidir, bütün kâinat ona ne güzel binektir.

İnsan bizim sırrımızdır, biz de insanın sırrıyız. Eğer insan öldükten sonra durumunun ne olacağını bilseydi, dünyada asla dünya yaşamını istemez, her an, “Ya Rabbi, beni öldür, beni öldür” diye yakarırdı.
Mülk, bir ve belirişleri sona erdirici olanın, yani Rabbinindir. Eğer insan bizim indimizde olan mertebesini bilseydi, her nefeste “bugün mülk yalnız benimdir” sözünü söylerdi.
“Yaratıkların hepsi, yaradılış özelliklerine göre amel ve davranışlarda bulunurlar.” Yaradılış özellikleri (fıtrat), ortaya çıkacak belirişlerin (tecellilerin) tohumudur. Bu tohum yaradılışından itibaren, kendine en uygun belirişlerle beslenir, büyür, yeşerir, ta ki yaradılışındaki amaca uygun hizmeti gerçekleştirene dek. “Kuşku yok ki biz, her şeyi kaderle yarattık.”
İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, dili, ayağı, eli ve buna benzer nesi varsa hepsini kendi nefsimiz için kendi nefsimize, yani kendi zatımız (özümüz) ile kendi zatımıza biz belirgin kıldık (izhar ettik). İnsanın yemesi, içmesi, bir iş işlemesi, bir şeye yönelmesi ve bir şeyden uzaklaşması gibi bütün durumlarında biz gizliyiz, onu eyleme iten ve yatıştıran biziz. İnsanda ne belirirse bizim nefsimizdir, bizden ayrı ve gayrı değildir. Ve biz de onun gayrı değiliz.
İnsanı kendi belirişimizin nurundan yarattık. Melekleri de insanın nurundan yarattık.
Uzaklık sahibi nasıl uzaklıktan yakınırsa, yakınlık sahibi de bize yakınlıktan şikâyet eder. Sıradan insanları yarattık, cemalimizin (güzelliğimizin) ışığına dayanamadılar. Bizimle aralarına karanlık perdesini koyduk. Seçkin insanları da yarattık, yakınlığımıza dayanamadılar. Onlarla da aramıza nurdan bir perde koyduk.
Değerli veya değersiz ayırımı, deyişleri, yaratılanlar arasında ve onlara göredir. Yaradan’ın indindeyse (katında) sadece yarattıkları vardır. İnsanlar nefislerine hoş gelen şeyler için iyi, güzel; gelmeyen şeyler için de kötü veya çirkin deyimlerini kullanırlar. Gerçeği bilen kişi için ise yaradılmışlar arasında kesinlikle ayırım yoktur; her yaratılan değerlidir.
İyilik ve kötülük, yaratılanın indindedir. Yaradan’ın indinde ise hepsi birdir. İnsan, indini; yani bana göre, bence, bana kalırsa gibi başlıklar altında kişisel görüş ve düşünüşlerini terk edip, aslına yönelişi ve kendini Rabb indinde eritişi ölçüsünde ilerler. Bu nedenlerden ötürüdür ki, gerçekleri algılamada (idrakte) olgunluk düzeyine erişmiş kişi, yaratıklarda kusur ya da hata görmez.
Herkes düşünebildiği, kavrayıp algılayabildiği ölçüde eylemlerde bulunur ve sonucunda da, hak ettiği ile karşılaşır.
Her durum ve koşulda, mutlaka, verenden olmağa çalış. Eğer yaratıklarımıza rahmet edip acırsan ve onların hatalarını affedip bağışlarsan, ne mutlu sana.
Sıcak bir günde susuz bir kimse gelip senden su istese ve sende de soğuk su olup, kendini feda etmek pahasına o suyu ona vermezsen, cimrilerin en cimrisinden olursun. Böyle olunca biz, rahmetimizi kullarımızdan nasıl esirgeriz? Oysa biz, kendi nefsimize tanıklık ettik: “Erhamerrahimîn” (acıyanların en acıyanı, bağışlayanların en bağışlayıcısı) niteliği ile nitelenmiş olduğumuzu, kendi nefsimize tescil ve kaydettik.
Bize “Rabbel Kerîm” ya da “Ya Rabbel Rahîm” diye hitab et. Çünkü biz, her kerimden (soylu, cömert) daha kerimiz ve her rahimden (merhametli, acıyan) daha rahîmiz. Bizden kerim ve bizden rahim hiç kimse yoktur; kerem ve rahmet yalnız bizimdir.
Taat (ibadet ve hayırlı iş) sahipleri nimetimizi anarlar, günah sahipleri de rahmetimizi anarlar. Taat sahipleri bereketimize alçalıp zikirde bulunurlar, günah sahipleri de acımamıza alçalıp zikirde bulunurlar. Cennetlik kişiler cennetle, cehennemlik kişiler de cehennemle ve bizimle meşguldürler. Ancak biz cennette belirdikten sonra cennetliklere dostluk ve nimet yoktur, biz cehennemde belirdikten sonra da cehennem halkına yanma, korku ve yalnızlık yoktur. Bizim belirdiğimiz yerde ne cennet kalır, ne cehennem; ne esma yani isimlerimiz, ne sıfatlar, yani niteliklerimiz kalır.
Bizi aracısız olarak, doğrudan doğruya görmek istersen, ne cennete ve cennette olan şeylere bak, ne de cehenneme ve oradaki şeylere. Yalnız bizimle meşgul ol. Çünkü bir kimse bizden başkasıyla meşgul olursa, kıyamet gününde arkadaşı ateş olur.
Bizim cennetlik bazı kullarımız vardır ki, cehennem halkının cehennemden bize sığındıkları gibi, cennet nimetlerinden geçip bize sığınırlar.
Günahkârlar günahlar ile taat sahipleri de taatleri ile perdelidir. Fakat bunların ötesinde bizim diğer bir topluluğumuz vardır ki, onlar ne günaha kastederler, ne de taate güvenirler. Çünkü biz isyancı kulumuza o günahlardan geçtikten sonra yakınız, bize bağlı kulumuza da, o taatlerden geçtikten sonra yakınız. Ve çünkü hiçbir kimse günahlarla bizden uzak olmadığı gibi, hiçbir kimse de vaadlerle (alâkalarla) bize yakın değildir.
Bizim nebi (peygamber) ve resullerden (habercilerden) başka bir takım kullarımız vardır ki, onların durumundan ne dünya halkı, ne ahiret halkı, ne cennet ehli, ne cehennem ehlinden bir kimse ve ne de bir melek haberli değildir. Onları cennet, cehennem, sevap, günah, huriler, köşkler, gılman ve köleler için de yaratmadık. Her ne kadar tanıyıp bilmese de, onların dünyada varlığına inananlara ne mutlu.
Bizim nazar ve iltifat ettiğimiz gönüle asla yalnızlık gelmez ve ateşte yanıp acı çekmez.
Bize âşık ol, bizim için âşık ol; o aşk biziz. Kalbini ve bütün durumlarını da bizden başkasından uzak kıl.
Aşkın dışını bulup bildiğin zaman, aşktan fâni (yok) olmalısın; çünkü aşk, âşık (seven) ve mâşuk (sevgili) arasında bir perdedir. Âşık, aşktan fena bulduğu (yok olduğu) zaman sevgiliye kavuşur. Gayrından da fâni olmalısın, çünkü aşkın gayrı da seven ve sevilen arasında bir perdedir.
Birlik (vahdet), dille ve sözcüklerle anlatılamayan bir durumdur. Bizi gören kişinin soruya gereksinmesi kalmaz. Bizi görmeyen kişi için de soruların yararı yoktur. Çünkü o, sözde kalmış, sözle perdelenmiştir. Bizi bilmek, görmektir.
Bir kimse bizi bildikten sonra görmeyi isterse, gerçekte görmemiş demektir; perdelidir. Görmeyi, bilmekten farklı sanan kimse, Rabbini görmekten gururdadır.
Buna karşılık, bize kavuşmak isteyen kimse bizim yolumuzda cehdetmeli, yani çaba göstermeli, savaşmalıdır.
“Bizim uğrumuzda mücahede edeni, yollarımızda ilerletip gerçeğe erdiririz.”
“Kendini arıtan kişi mutlaka umduğuna ermiş, kurtuluşa ve mutluluğa kavuşmuştur.”
Savaş ve çaba (mücahede), gözlem ve algı (müşahede) denizlerinden bir denizdir. Balıkları da vâkıflar, yani esrar sahipleridir. Algı denizine girmek isteyen kimseye çaba gereklidir. Çünkü savaş ve çaba, müşahedenin tohumudur. Yani ekip de çaba sahibi olan, algı ve gözlemimize ulaşır.
Bir kimse bizim için çaba sarf ederse, ona gözlemimiz vardır; istese de, istemese de. Mücahededen yoksun olan için, müşahedeye yol yoktur. Bizi isteyenlere çaba (cehd) gereklidir.
Kalbi cehde eğilimli olan kula ne mutlu, kalbi şehvetlere eğilimli olan kulun da, vay haline.
Cehdin, yani çabanın amacı, fakirlik ve yoksulluktur. Fakirlik ve yoksulluğu insanın bineği kıldık. O fakirlik ve yoksulluğa binen kimse, eğri yol, ıssız dere ve çöller yürüyüp yorulmadan amacına ulaşır.
Bizim yanımızda fakir, hiçbir şeyi olmayan değil, her şeyde buyruğu olandır. Bir şeyi dileyip olmasını istediği zaman, hemen olur. Fakir, elinde parası, malı ve mülkü olmayan değil, dediği olandır.
Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurmuştur ki: “Fakirlik övüncümdür, iftiharımdır. Ben onunla diğer nebi ve resullere karşı övünürüm.”


Bize kavuşmak isteyenler fakrı, yani boşluğu, yokluğu ve hiçliği arzulasınlar; tüm isteklerinden geçsinler. Hatta bu yolda, istememeyi istemek bile bir istektir. Ve bu bile istenemez. Böylece fakrın fakrına, ondan sonra da fakrın fakrından fakra ersinler. Bu şekilde fakr tamam olunca artık onlar yok, ancak biz varız. O zaman, “sen bundan gaflette (habersiz) idin. İşte senden perdeni kaldırdık” denir. Çünkü fakirlik (hiçlik, belirmemişlik) tamam olunca, o, Allah’tır. Bizim yememiz fakirlerin yemesidir, içtiğimiz de fakirlerin içmesidir.
Fakirlik ateşiyle yanan ve şiddetli yoksulluktan kıvranan kırık kalpli birisini gördüğünde, hemen ona yakınlaş çünkü bizimle onun arasında hiçbir perde yoktur. Sana bağlananlara söyle, fakirlerin duasını ganimet bilsinler; çünkü onlar bizim indimizdedir, biz de onların indindeyiz. Biz fakirlerleyiz, fakirler de bizimledir. Biz fakirlerin sığınağı, meskeni ve nazargâhıyız.
Hem de dönüşleri bizedir (bizimle olur). Onların dünyadaki görünüşleri, bedenleri, az yemekten, az içmekten; nefsleri, şehvetlerin engelinden; kalpleri kuruntulardan ve ruhları kötülüklerden yanmıştır. Kalplerinde aşırı isteklerden bir şey kalmamış, kötü düşünceler tamamen kaybolmuştur.
Bunlar, bizim yüzümüzün ışığıyla (lika nuruyla), beka (kalıcılık) sahipleridir.
Bize yaratıkların en sevgilisi, sağır, dilsiz, kör, şaşkın ve ağlayandır. Bize bakmak istediğinde, bizim gayrımızdan uzak olan hüzünlü bir kalp ara.
Kim bize kavuşmak, vasıl olmak isterse, bizim gayrımız olan her şeyden çıkıp sıyrılmalıdır.
Dünya yokuşundan çık ki, ahiret yokuşuna kavuşasın. Ahiret yokuşundan da çık ki, bize kavuşasın.
Biz, dindarlar yolunu nefs içinde, arifler yolunu kalp içinde, vâkıflar (sırları bilenler) yolunu da ruh içinde kıldık. Nefsi de özgürler beldesi kıldık. Bu yüzden “özgürlerin yürekleri, sırların mezarlarıdır” demişlerdir. (Bilen demez, deyen bilmez: Hakikate erenler deniz gibi susarlar, bir şeyden haberi olmayanlarsa dalga gibi gürlerler)
Kişi gelenlere sabrettiği zaman kulluk düzeyine, arzularını terk ettiği zaman da emrin âlemine yükselir. Çünkü Emir Âleminde ne yemek, ne içmek, ne uyumak; kısacası istekle ve madde ile ilgili olan hiçbir şey yoktur.
Cisimlerden, nefslerden; sonra kalplerden ve ruhlardan; sonra da hüküm ve emirden sıyrıl ki, bize erişesin.
Dıştaki beş duyuyla algılanan fiziksel dünya, (Âlem-i Mülk, Âlem-i Nâsût) ile içteki beş duyu ile algılanan ruhsal dünya (Âlem-i Melekût) arasında olan her tavır, şeriat tavrıdır. Tanrı niteliklerinden (sıfatlarından) oluşan ruhsal dünya ile ululuk dünyası (Âlemi Ceberût) arasında olan her tavır, tarikat tavrıdır. Ululuk dünyası ile birlik dünyası (Vahdet, Âlem-i Lâhüt) arasında olan her tavır da hakikat tavrıdır.
Bizim haremimize girmek istediğinde, ne Mülk’e, ne Melekût’a ve ne de Ceberût’a iltifat etme. Çünkü Mülk, âlimin; Melekût arifin, Ceberût da vâkıfın (esrar sahibinin) şeytanıdır. Bir kimse bunların birisiyle yetinse, bizim indimizde o, kovulmuşlardandır.
İlim sahibi için bizim indimizde yol, ancak ilmini terk ettikten sonradır. İlmin ilmi, ilimden cehildir. Eğer ilmini (güvenir de) terk etmezse, o, şeytanın mertebesindedir.
Bizce kullarımızın en erdemlisi ve en sevgilisi, ana-babası ve evlâdı olup da, kalbi onlardan geçmiş olan, yalnız bize bağlı bulunandır. Eğer ana-babası ölse onların ölümüne üzülmez, evlâdı ölse onların ölümüyle de kederlenmez. Böylece o kulumuz bu düzeye vardığında bizim indimizde o, lem yelid ve lem yûled (O, doğmadı, doğurmadı): “Anasız, babasız ve evlatsız” makamında olur. Bizim sevgimiz, muhabbetimiz yüzünden ana-babasının ve evlâdının yokluğunu algılamamış kimse, birlik ve teklik (vahdaniyet ve ferdaniyet) lezzetini bulamaz.
Ancak bizim yanımızda ye, iç ve uyu; hazır (uyanık) bir yürek ve nâzır (gören) bir gözle.
Bizim yanımızda, sıradan kişilerin uykusu gibi uyuma, bizi görürsün. Cismin lezzetlerden, nefsin şehvetlerden ve gönlün kuruntulardan, ruhun kötülüklerden (gönüle ve ruha ansızın inen ters fikirler ve kuruntulardan) uzak olup, zatın (özün) bizim zatımızda (özümüzde) yok olmak suretiyle uyu.
Bizim indimizde erdemli (faziletli) olan eylem, cennet ve cehennem gibi bizim gayrımız olan hiç bir şeyin arzulanmadığı ve yapanın da ondan kaybolduğu (uzak bulunduğu) eylemdir.
Bizim yanımızda daha üstün olan masumluk, tövbe edicilerin masumluğudur.
Bizim indimizde erdemli (efdal) olan tövbe, günah işlemediği halde daima istiğfarda bulunan masumların tövbesidir.
Bizim indimizde erdemİi olan gülme, tövbe edici ağlayanların gülmesidir. Tövbe etmek istediğin zaman, önce nefsinden günaha kasti çıkarmalısın. Sonra da kalbinden günah düşüncelerini çıkarmalısın. O zaman tövbe ettiğinde bize kavuşursun; yoksa alaycılardan olursun.
Bize yakın kişi, günahını bilen kişidir. En büyük günah ise, bireyselliktir. Günahını bilen kişiler, güçsüz ve pişmanlık sahibi kimselerdir; işlerine pişman ve acizdirler. Acz (beceriksizliğinin, güçsüzlüğünün bilincinde olmak) ışık kaynağıdır, Kibir de karanlıklar, kederler ve günahlar kaynağıdır. Pişman olan kullarımıza iyilik ve cömertliğimizi müjdele; kibirli olan kullarımıza da adalet ve intikamımızı bildir.
Bize yakın olan oruç; kendisinde bizden başkasının bulunmadığı ve oruçlunun da ondan kaybolduğu (uzak olduğu) oruçtur.
Bize yakın olan namaz, kendisinde bizden başkasının olmadığı ve kılanın da ondan kaybolduğu, uzak olduğu namazdır.
Bizim indimizde, miracı olmayanın namazı yoktur. Ve o, namazdan yoksundur. Zira namazdan yoksun olan, bizim indimizde miracdan yoksun olandır.
Mirac, bizim gayrımız olan her şeyden yükselmektir ve miracın kemâli, doruğu da, mazagalbasarü ve matega: “O’nun gözü sapmadı, kaymadı”nın, dikkatini bizden başka hiçbir şey üzerine yoğunlaştırmamanın sırrıdır.”
Abdülkadir-i Geylani

Tasavvufi Sözler

  • Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi, sonunda sana da dikişisiz elbise giydirecekler...

    Hz. Mevlana Celaleddin Rum'i
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler...

    Hz. Muhyiddin Arabi
  • Ey ademoğlu; Ey insanoğlu, bizi yaratan Allah`ın emirlerini tutmak mecburiyetindeyiz. Çok nazikâne dikkat edelim.

    Hz. Hacı Ahmet Kayhan Dede
  • Tasavvuf, Hakk'ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Sen insana ulaşmadan Allah'ı nasıl arıyorsun?

    Muhammed İkbal
  • Allahım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim.

    Hallac-ı Mansur
  • Aşka delilik diyen insan, hayatın sırrına ebediyen bigane kalsın.

    Muhammed İkbal
  • Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.

    İmam-ı Azam
  • Bir gün nefsime dedim: gel seninle Rabbime gidelim. gelmedi. Ben de tek başına yürüdüm, gittim.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Allah' ı bilenler ise, ruhun beynin özü ve hakikatı olan Hak' tan geldiğini müşahade ettiler.

    Ahmed Hulûsi
  • Allah sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinizin temizliğine bakar.

    Hz. Muhammed (s.a.v)
  • Bir insanda görülen ameller ve takvadan başka, bir de onun cevher gibi güzel olan gizli amel ve takvası vardır. Bakış gücü olmayanların nazarları, görünen amellerdir. Halbuki biz onlara bakmıyoruz. Biz insanın içine, içindeki sırra bakıyoruz.

    Şeyh Hariri
  • Bir kimse kendi hakikatine arif olursa, hiçbir itikat ile kayıtlı olmaz.

    Muhiddin Arabi
  • Bütün maşuktur, aşık perdedir. Diri maşuktur, aşık ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.

    Gazâli
  • Eğer bir müminin kalbini kırarsan Hakk'a eylediğin secde değildir.

    Yunus Emre
  • Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve A'sab sinir ve adalât (kas) ve elyaftan (insan ve hayvanda adaleleri meydana getiren ince lifler) ibarettir.

    Hz. Mevlana
  • Hakikât yolu, aranmakla bulunmaz. Ama Bulanlar ancak arayanlardır.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir.

    Muhyiddin Arabi
  • Hakkın Rahmeti bizim günahlarımızdan büyüktür.

    Muhyiddin Arabi
  • Her kişinin iki resülü vardır. Biri zahir, diğeri batın. Zahir dildir, Batın gönüldür. Dil Muhammed'e, gönül Cebrail'e benzer.

    Hacı Bektaş-ı Veli
  • Her şey maşuktur , aşık bir perdedir. Yaşayan maşuktur , aşık bir ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • İnd-i Sânî'de, bütün mahlûk TEK bir NOKTADIR; Kâinâtın cümlesi bu, NOKTA da bir NÜKTEDİR!

    Ken'ân Rifâî
  • İstesem sırf fatiha suresinin tefsiriyle yetmiş beygiri yüklerim.

    Hz. Ali
  • Kendimi arıyorum, gören varmı?

    Erzurumlu İbrahim Hakkı
  • Kerem, dünyayı ona muhtac olana vermen ve kendisine muhtac olduğun Allah'a yönelmendir.

    Ebu Hafs
  • Kimde sevgi varsa, Allah'ın varlığı ondadır.

    Hz. Mevlâna
  • Kimi aşık görürsen, onu maşuk bil. Zira o aşka nisbetle hem aşıktır, hem de maşuktur.

    Hz. Mevlâna
  • Kur'an insanlara pek çok şeyi sembollerle anlatırken; tasavvuf ise baştan sona, serâpa sembol ve mecazdır.

    Ahmed Hulûsi
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.

    Muhiddin Arabi
  • Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nazar ve nefes az kaldı kaderi geçecekti. Nefes ve nazardan Allah'a sığının.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.

    Hallac-ı Mansur
  • Okunacak en büyük kitap insandır.

    Haci Bektasi Veli
  • Ölüm, yaradılmışın Yaradan'a kavuşmasıdır,Şeb-i arus'dur.

    Hz. Mevlâna
  • Sevgin yoksa, dost arama.

    Şeyh Sâdi
  • Algılanan varlığın, Hakkın vücudu olduğunu müşahade, vahdet-i vücud'dur.

    Ahmed Hulûsi
  • Tasavvuf zamanı en uygun bir şekilde değerlendirmekten ibarettir.

    Ebu Siad-i Ebu'l Hayr
  • Tasavvuf, Allah ile olan muamelenin saflığıdır. Bunun aslı da dünyadan yüz çevirmedir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Tasavvuf, bila-alaka (hiçbir bağ olmadan) tamamiyle Allah ile olmandır.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Vücudun, ilmi ilahide, ilimden ibaret olduğunu müşahade, vahdet-i şuhud'dur.

    Ahmed Hulusi

Hakkı Dedemizin Bütün Derslerine ulaşmak için tıklayınız...

Misafirhanemiz

Dervish Guest House

Site Kullanım Sayacı