Mektubat-ı Geylani - Onüçüncü Mektup
Ey Aziz,
Kardeş, Kalbler mücella bir aynadır; ancak üzerinde bulunan tozdan perdeyi sıyırmak gerekir… Çünkü oraya esrar-ı ilahi’nin nurları vuracak…
- “Allah yerin ve semaların nurudur…” (24/35)
Ayet-i celilesi lambasından çıkan nur, yukarıda işaret edilen aleme, yani kalb bucağında lemean etmeye başladığı zaman; onun tesiriyle kalb kandili yanar…
Yanan o kalb kandili;
- “Camdan bir kalb içindedir. O da ayrı bir kap içindedir… Sanki bir yıldızdır; inci gibi parıldar…” (24/35)
Sonra o kalbden keşif şimşekleri de çakmaya başlar. O keşif şimşeği:
- “O mübarek bir ağaçtan yanar…” (24/35)
Mana-i kerimi mucibince taa ötelerden gelir; keşif ağacını aydınlatır. O, o kadar asli bir şeffafiyete maliktir ki:
- “Ona ateş dokunmasa da yanar…” (24/35)
Mealine gelen ayet-i kerime onun safiyetini anlatır. Ve bu ayet-i kerimedeki derin mana gereğince, fikir kandilleri kendiliğinden yanar…
Nasıl yanmasın ki, Allah-ü Teâlâ’nın esrar nuru orada lemean ediyor.
Yeter ki, o esrar-ı ilahinin nuru oraya vursun. İşte o zaman, sırlar seması tümden yıldızlarla bezenir. O yıldızların durumu:
- “Onlar yıldızlarla yollarını bulurlar…” (16/160)
Ayet-i kerimesiyle tesbit edilmiştir. O yolu bulduran aslında yıldız değil, nur-u ilahidir…
- “Biz, dünya semasını, yıldızların süsü ile bezedik…” (37/6)
Mealini taşıyan ayet-i kerime de o ilahi nur âlemini anlatır…
Yeter ki, iç âleminde o ilahi sırların nur kandili parıldaya… Sonrası ya hep birden, ya da yavaş yavaş, parça parça, peyder pey gelir.
O geleceklerin bir kısmı yukarıda anlatıldı. Bir kısmını da aşağıda anlatacağız… Oku… Ya da dinle… Ama anlamaya çalış…
Huzur mehtapları doğar. Huzur… O mehtabın buradaki adı kamerdir. Hangi ufuktan bilir misin?
- “Nur üstüne nur…” (24/35)
Ufkundan… O kamer doğar… Yükselir… Yükselir… Ve:
- “Kamere biz menziller tayin ettik…” (36/39)
Ayet-i kerimesi ile anlatılan makama kurulur.
Sonra, gaflet bulutların kalmaz olur…
- “Gecenin kaplayışına yemin olsun…” (93/1)
Cümle-i celilesi ile bildirilen gaflet gecelerin açılmaya başlar. Hangi emirle bilir misin?
- “Ortalığı, aydınlatan gündüze yemin olsun…” (93/2)
Emri celili ile…
Sonra… Sonra… Neler olacak anlatalım:
- “Onlar seherlerde istiğfar ederler…” (3/17)
Cümlesinde işaret edilen, zikir reyhanları nefha nefha açılıp saçılmaya başlar…
Hüzün, esen nağmeleri ile:
- “Onlar, ancak gecenin bir kısmında uyurlardı…” (51/17)
Ayetindeki mana gereğince, seher bülbülleri şakımaya başlar…
- “Allah dilediğini nuruna hidayet eder…” (24/35)
Ayet-i kerimesindeki özlü mana devletinin sabahı aydınlanmaya başlar…
Sonra… Maarif güneşleri:
- “Allah kimi diledi ise, o hidayeti buldu…” (7/178)
Ayet-i kerimesinin mana burcundan doğar.
Ve şu ayet-i kerimedeki mana esrarı sana zuhur eder:
- “Güneşe layık değildir ki aya kavuşa… Gece de gündüze geçe… Hepsi kendilerine has bir felekte yüzerler…” (36/40)
Ve nihayet asıl önemli mesele önünde çözülür…
- “Allah insanlara meseller darb eder… Ve Allah her şeyi bilendir…” (24/35)
Manasındaki darb-ı mesel şekilleri arasından içinden çıkılması ve anlaşılması hayli güç latayifin perdesi aralanır… Ve sana hakikatler runüma olur…
Bu anlatılan hallerin, hemen hepsi, esrar-ı ilahinin nuru, iç âleme ışık tutmasıyla olmaya başlar. O’ndan, Onunla O’nu dileyelim…
Konu Başlığı
Konu Başlığı