Mektubat-ı Geylani - Onbeşinci Mektup


Ey Aziz,

Hani bir kalb var ya, adı Selim… Hani O… Evet O, insana insanlığını buldururdu ya. İşte o kalb… Sakın onu, göğsüne yerleşen şu basit et parçası sanmayasın…

Hakk’ın azametini bir düşün… Hak Teâlâ:

  • “Ben ne yere, ne de semalara sığarım… Ancak mü’min kulumun kalbine sığarım…”

Buyurdu… O azamet karşısında bu et parçasının ismi mi geçer? Hiç cirmi mi düşünülür?

İşte onu, yani Hak Teâlâ’nın azametini alan kalb Selim kalbdir. Bu, dışta azameti görülen hiçbir büyük şeyle tavsif edilemez. Sen osun… O kalbsin… Onu daima ara. Onu ara ki, basiret sahibi olasın ve:

  • “Ey basiret sahipleri ibret alınız…” (59/2)

Mealine gelen ayet-i kerimenin manasını anlayabilesin.

Sadece dünyayı çeviren idrak. Öteleri sezmek için yeterli değildir. Ona bir başka anlayış ve başka bir seziş gerek…

Bu göz; sadece önüne geleni görebilir. Göreceği şeyin üzerine bir perde gerilse, ya da bir hail çıksa göremez kalır.

Perdeleri, engelleri aşan bir kalb gözünü ve idraki ara ki:

  • “Onlara afakta ve ”nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz…” (41/53)

Cümle-i celilesi ile bildirilen ayet, alamet ve işaretleri sezebilesin…

Sonra, öteleri görecek bir basiret lazımdır ki:

  • “O’nu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur… Lakin siz onların tesbihini anlayamazsınız…” (17/44)

Manasını anlaya… Bu anlayışın adına marifet denir. Bir adı da müşahadedir. Buna ermek kolay olmaz. Ancak kalbe sadık bir basiret gözü açmak gerekir ki, bu hikmet müşahade edile…

Kalb-i Selimi ara… Tam bir anlayışa, idrake sahib ol ve sadık basireti bul ki:

  • “Kullarım, sana benden sorarlarsa, ben yakınım… Dua edenin duasını; dua ettiği zaman, kabul ederim…” (2/186)

Mealine gelen ayet-i kerimedeki derin manaya giresin. Ve bunu özüne bir davet kabul edesin…

Kalbine basiret gözünü takarsan; sahibi olduğu kalb namına; geçen ayet-i kerimenin mana âlemine vasıl kılmaya gelen davetçileri kabul eder.

Basiretin vazifesi bir değil, birçoktur. Anlayış da öyle. Hele Selim Kalb… O hepsinden başka. Zaten Selim Kalb’e sahip olana diğer iyilikler kendiliğinden gelir…

Gelen iyilikler arasında, gaflet uykusundan uyanmak da var. Sen de onu bul ki:

  • “Onları emel oyaladı… Yakında akıbetlerini öğrenecekler…” (15/3)

Manasına gelen ayet-i kerimenin mana tehdidine girmeden seni uyara. Ve:

  • “Öyle mi sanıyorsunuz ki; sizi ancak boş yere yarattık ve siz bize hiç dönmeyeceksiniz…” (23/115)

Mealini taşıyan sert cümlenin sert tehdidi altına girmekten seni kurtara.

Yeter ki, kalbde istidad ola… Kabiliyet ola… O olduktan sonra, hafifi bir uyarma sonunda:

  • “Size Allah’tan başka ne bir yar; ne de bir yardımcı vardır…” (2/107)

Ayet-i kerimesindeki mana halkasına yapışmasına sebep olur.

Ve ayıkır ayıkmaz:

  • “Allah’a kaçınız…” (51/50)

Emr-i ilahisinin mana sefinesine girer:

  • “Ancak, insi ve cini bana ibadet edeler diye yarattım…” (51/56)

Ayet-i kerimesinin mana denizine açılır…

Ama o denize açılmakla iş bitmez.

  • “Muhakkak O, büyük bir nailiyete erdi…” (33/71)

Mealini taşıyan cümlenin mana cevherini bulmak da lazım gelir. Şayet onu bulabilirse, ruh yelkenlerini açarak o denizin derinliğine dalar… Aslında, o dalış, bu cevheri bulmak içindir.

Orası bir başka denizdir. Orada yok olmaktan korkulmaz. Var olmaktan korkulur. Esas mesele de yok olabilmektir. Çünkü orada yok olanın mükâfatını şu ayet-i kerime bize bildirir:

  • “Artık onun mükâfatı Allah’a kaldı…” (4/100)

Yok ol ki, var olasın… Ondan varlık gelmeyince nice yok olunur ki?

Her işin başı da Kalb-i Selim’dir. Onu da unutma…

Cenab-ı Hak bize Kalb-i Selim ihsan eylesin… Yok olup, kendi varlığı ile var olanlara katsın…

Âmin!

Tasavvufi Sözler

  • Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi, sonunda sana da dikişisiz elbise giydirecekler...

    Hz. Mevlana Celaleddin Rum'i
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler...

    Hz. Muhyiddin Arabi
  • Ey ademoğlu; Ey insanoğlu, bizi yaratan Allah`ın emirlerini tutmak mecburiyetindeyiz. Çok nazikâne dikkat edelim.

    Hz. Hacı Ahmet Kayhan Dede
  • Tasavvuf, Hakk'ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Sen insana ulaşmadan Allah'ı nasıl arıyorsun?

    Muhammed İkbal
  • Allahım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim.

    Hallac-ı Mansur
  • Aşka delilik diyen insan, hayatın sırrına ebediyen bigane kalsın.

    Muhammed İkbal
  • Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.

    İmam-ı Azam
  • Bir gün nefsime dedim: gel seninle Rabbime gidelim. gelmedi. Ben de tek başına yürüdüm, gittim.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Allah' ı bilenler ise, ruhun beynin özü ve hakikatı olan Hak' tan geldiğini müşahade ettiler.

    Ahmed Hulûsi
  • Allah sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinizin temizliğine bakar.

    Hz. Muhammed (s.a.v)
  • Bir insanda görülen ameller ve takvadan başka, bir de onun cevher gibi güzel olan gizli amel ve takvası vardır. Bakış gücü olmayanların nazarları, görünen amellerdir. Halbuki biz onlara bakmıyoruz. Biz insanın içine, içindeki sırra bakıyoruz.

    Şeyh Hariri
  • Bir kimse kendi hakikatine arif olursa, hiçbir itikat ile kayıtlı olmaz.

    Muhiddin Arabi
  • Bütün maşuktur, aşık perdedir. Diri maşuktur, aşık ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.

    Gazâli
  • Eğer bir müminin kalbini kırarsan Hakk'a eylediğin secde değildir.

    Yunus Emre
  • Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve A'sab sinir ve adalât (kas) ve elyaftan (insan ve hayvanda adaleleri meydana getiren ince lifler) ibarettir.

    Hz. Mevlana
  • Hakikât yolu, aranmakla bulunmaz. Ama Bulanlar ancak arayanlardır.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir.

    Muhyiddin Arabi
  • Hakkın Rahmeti bizim günahlarımızdan büyüktür.

    Muhyiddin Arabi
  • Her kişinin iki resülü vardır. Biri zahir, diğeri batın. Zahir dildir, Batın gönüldür. Dil Muhammed'e, gönül Cebrail'e benzer.

    Hacı Bektaş-ı Veli
  • Her şey maşuktur , aşık bir perdedir. Yaşayan maşuktur , aşık bir ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • İnd-i Sânî'de, bütün mahlûk TEK bir NOKTADIR; Kâinâtın cümlesi bu, NOKTA da bir NÜKTEDİR!

    Ken'ân Rifâî
  • İstesem sırf fatiha suresinin tefsiriyle yetmiş beygiri yüklerim.

    Hz. Ali
  • Kendimi arıyorum, gören varmı?

    Erzurumlu İbrahim Hakkı
  • Kerem, dünyayı ona muhtac olana vermen ve kendisine muhtac olduğun Allah'a yönelmendir.

    Ebu Hafs
  • Kimde sevgi varsa, Allah'ın varlığı ondadır.

    Hz. Mevlâna
  • Kimi aşık görürsen, onu maşuk bil. Zira o aşka nisbetle hem aşıktır, hem de maşuktur.

    Hz. Mevlâna
  • Kur'an insanlara pek çok şeyi sembollerle anlatırken; tasavvuf ise baştan sona, serâpa sembol ve mecazdır.

    Ahmed Hulûsi
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.

    Muhiddin Arabi
  • Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nazar ve nefes az kaldı kaderi geçecekti. Nefes ve nazardan Allah'a sığının.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.

    Hallac-ı Mansur
  • Okunacak en büyük kitap insandır.

    Haci Bektasi Veli
  • Ölüm, yaradılmışın Yaradan'a kavuşmasıdır,Şeb-i arus'dur.

    Hz. Mevlâna
  • Sevgin yoksa, dost arama.

    Şeyh Sâdi
  • Algılanan varlığın, Hakkın vücudu olduğunu müşahade, vahdet-i vücud'dur.

    Ahmed Hulûsi
  • Tasavvuf zamanı en uygun bir şekilde değerlendirmekten ibarettir.

    Ebu Siad-i Ebu'l Hayr
  • Tasavvuf, Allah ile olan muamelenin saflığıdır. Bunun aslı da dünyadan yüz çevirmedir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Tasavvuf, bila-alaka (hiçbir bağ olmadan) tamamiyle Allah ile olmandır.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Vücudun, ilmi ilahide, ilimden ibaret olduğunu müşahade, vahdet-i şuhud'dur.

    Ahmed Hulusi

Hakkı Dedemizin Bütün Derslerine ulaşmak için tıklayınız...

Misafirhanemiz

Dervish Guest House

Site Kullanım Sayacı