Mektubat-ı Geylani - Birinci Mektup


Ey Aziz,

Cenab-ı Hakk'ın aziz kıldığı ve birçok ilahi nimetlere erme şerefine nail eylediği kimse...

Bilesin ki...

- "Allah-ü Teala, dilediğine hidayet eder ve zatı nuruna ulaştırır." (24/35)

Yukarıdaki cümle bir ayet-i kerime mealidir. Bir feyz kaynağıdır. O feyz bulutlarından; şahud şimşekleri çaktığı zamanı düşün... Neler olacağını tahmin eyle ve: 

- "Allah rahmetini dilediğine tahsis eder." (3 / 74)

Mealindeki yüce kelamın yapacağı inayet sayesinde, vuslat rüzgârlarının daima başında döndüğünü de düşün... Anlamaya çalış... Ve neler olabileceğini anlatacağız, dinle... İşte o zaman; kalb sahasında üns reyhanları kokmaya başlar... Ve o reyhanlar; bir cennet bahçesindeki gibi, boylandıkça boylanır ve etrafa kokular saçmaya başlar... Ve o bahçede:

- "Ey Yusuf'a olan hasretim." (12/84)

Nağmeleri ile şevk bülbülleri ötmeye başlar... Ve sırlar âleminde; iştiyak şuleleri parıldamaya başlar... Artık efkâr kuşları; azamet fezasında kanatlanır... Ve çevikliğin son haddiyle uçmaya başlarlar...

Bunlara marifet hali ve marifet âlemi adı verilir... Bu âlem uçsuz bucaksız vadilerle doludur. Orada; üstün akla sahip olanlar dahi yolunu bulup, devam edemez... Şaşırır... Sonra orada öyle korkulu haller tecelli eder ki...

Bir bakarsın; yüce bir heybet eli kalkmış; başında bekliyor... Tepene ha indi; ha inecek... Bu manzara karşısında; kavrayışın temelinden sarsılır...

Sonra bakarsın ki, başka bir âlem başlamış... Perdelerin ötesinden sesler yükseliyor... Hem de heybetli sesler... Ona kulak mı dayanır ki? Ve derin manasını sezende yürek mi kalır ki?... Tahayyül et:

- "Gerçek manasıyla Allah'ı takdir edemediler..." (6/91)

Mealindeki yüce manaya hangi kulak dayanır? Bu yumuşatılmış ya doğrudan doğruya, seni muhatap alsaydı; ne yapardın o zaman?... O anda can vermez miydin?...

Bu mana denizi çok engindir... Orada azimet sefineleri yüzer... İçinde ise; Hak yolcuları... Onlar için, ne dalganın önemi vardır; ne de çeşitli deniz tehlikelerinin... Sakın o yolcuları taşıyan sefineleri küçük sanmayasın... İşte onun tarifi:

- "O sefineler; dağlar gibi, dalgalar arasından süzülür gider... 0, yolcuları çeker; götürür." (11/42)

Ve bu yüce manalar taşıyan cümle; aynı zamanda o yolcuların sefine yelidir... Yelkenlerini iter:

Düşün... Bir daha... Bir daha düşün...

-"Onlar Allah'ı: Allah da onları sever..." (5/54)

Bu ayet-i kerimenin delalet ettiği derin manayı düşün... O mana engin bir denizdir... Ve bu denizin adı; aşk denizidir. Muhabbet, sevgi denizidir. Muhabbet ehli, bu denizde yelkenlisini açar... Ötelere doğru yol almaya başlar... Yelkenli sefinelerinin; bir sağa, bir sola yatması, onları korkutmaz... Dalgalar onları yoldan alamaz...

Dağlar gibi dalgalar gelir; onları altına almak ister... Fakat inayet-i Hak onları korur. Onlar da bunu bilir. Yine de yalvarmadan edemezler; her biri:

- "Ya Rabbi, beni mübarek bir menzile indir. Çünkü menzil sahiplerinin hayırlısı sensin..." (21/101)

Diyerek yalvarmaya başlar...

Bu menzil ne olabilir ki?... Lika ve Hazret-i Hakka yakınlıktan başka... Ne var ki, her yerde olduğu gibi burada da istidadlar konuşur... Yalvarırlar... Yakarırlar... Ama:

- "O kimseler ki, haklarında tarafımızdan iyilik fermanı çıkmıştır..." (21/101)

Cümlesindeki manadan başka elde bir şey yoktur... 0 yolda kaybolan canları kim arar ki?... Kesilen başları kim sorabilir ki... Yalnız, kurtulması mukadder olanlar kurtulur... Çünkü ezeli istidad öyle gelmiştir...

Deniz kabarsın; dalgalar, o aşk yolcularını içine alsın isterse... Hak ezelde kurtulmasını dilemişse; bir an içinde onları:

- "Cudi..." (11/44)

Dağına salimen indirir... Artık onlara Rahmanın cezbelerinden bir cezbe gelmiştir... Ellerinden tutmuş:

- "Doğruluk makamı..." (54/55) 

Tabir edilen yere çekmiştir...

Bu makam, ezeli istidada göre lütuf ve ihsanların yağdığı bir makamdır...

Makam bir değil, birçoktur. Her makamı aşıp öbürüne geçmek için arada; şahsa göre değişen bir veya birkaç durak olur... Aslında tek olarak bilinen ama aşılması oldukça zor bir durak var ki, o hepsinin mutlaka uğrayacağı bir duraktır... İşte o durak:

- "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?..." (7/172)

Mealindeki cümlede gizlidir... Bu durağı aşanın artık yolu, vuslat âlemine doğru uzar... Buraya kadar gelebilen istidadlı olsa gerek... Bunu o yolcular da anlar; neşe ve şadlık içinde mest olurlar... Hayran olurlar... Sonra onlara ilahi nimet sofraları serilir. O sofralardan bol bol nasib alırlar... Çünkü o nimetler:

- "O kimseleredir ki; onlar ihsan ettiler... Sonra bunlar için Hüsna ve Ziyade'si vardır." (10/26)

Ayet-i kerimesiyle tarif edilmektedir... Burada, Hüsna'yı tümden nimetler; Ziyade'yi ise, lika-i ilahi olarak anlatabiliriz...

Hakka vasıl olmak isteyen herkes, bahsi geçen dalgalı ve engin denizleri aşmak zorundadır. Onları aşıp, Hakk'a varmak için, bu yolda insana tek şey lazımdır: Aşk. Bu olduktan sonra korkma... Her denizi, deryayı aşarsın... Ummanlar önünde bir hendek kadar ufalır... Dağlar ve ovalar sana bir adımlık yol olur...

Her yolcuyu bu yolda aşk yürütür... Aşk bu yolda Hak erlerine bir ateş... Bu ateş, onların her dem içini yakar kavurur...

Yansın... Yanana su mu esirgenir; hastaya tabib mi gelmez ki?... Hele bir de; yanan Hak aşıkının kalbi, hasta olan da onun gönlü olursa... İşte böyle olanların içi yandıkça, aşk şarabı imdatlarına yetişir... Aşk şarabından başka onların ateşini ne söndürebilirdi ki, zaten.... Onlara aşk şarabı getiren kadehin adı; Kurbiyet'tir... Visal camıdır... Yakınlık camı ve visal kadehi... Ne güzel ve ne ulvi şey...

O anda onları, hun misal sakiler dolanır... Allah aşkıyla içi yananın özüne bir şeyler boşaltır... Yani Aşk Şarabı... Onlar, verene hiç bakmaz; içer, içer hiç kanmazlar... Nasıl kansınlar, çünkü

- "Onlara; Rabları, pak şarabı içirdi..." (76/21)

O ne Şarabdır... İçilirken visal olursa... Ve sakisi Allah... Onun şanı, çoktan da çok yücedir...

Artık onlar, ereceklerine ermişlerdir... Bulacaklarını da bulmuşlardır. Bilmem daha ne bulmaları istenir ki... O'nu bulmayan niçin durur ki. O'nu bulan da neden mahrum olur ki...

Son yolculuk durağı orasıdır. Oraya vasıl olduktan sonra, sonsuz ve ebedi mülk ve devleti bulurlar...

İşte onların erdiği âlemi anlatan ayet-i kerime:

- "Baksan... Sonra dönüp yine baksan... Ne görebilirsin ki?... Nimet ve büyük bir saltanattan başka..." (76/20)

Bu varı yitirmek ne güzeldir... Çünkü bu yolda yitirilen varlığın karşılığı Hakk'ın visalidir...

Cenab-ı Hak cümlemize bu varlıktan soyunmayı ve vuslatı nasib eylesin... 

Amin!...

Tasavvufi Sözler

  • Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi, sonunda sana da dikişisiz elbise giydirecekler...

    Hz. Mevlana Celaleddin Rum'i
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler...

    Hz. Muhyiddin Arabi
  • Ey ademoğlu; Ey insanoğlu, bizi yaratan Allah`ın emirlerini tutmak mecburiyetindeyiz. Çok nazikâne dikkat edelim.

    Hz. Hacı Ahmet Kayhan Dede
  • Tasavvuf, Hakk'ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Sen insana ulaşmadan Allah'ı nasıl arıyorsun?

    Muhammed İkbal
  • Allahım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim.

    Hallac-ı Mansur
  • Aşka delilik diyen insan, hayatın sırrına ebediyen bigane kalsın.

    Muhammed İkbal
  • Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.

    İmam-ı Azam
  • Bir gün nefsime dedim: gel seninle Rabbime gidelim. gelmedi. Ben de tek başına yürüdüm, gittim.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Allah' ı bilenler ise, ruhun beynin özü ve hakikatı olan Hak' tan geldiğini müşahade ettiler.

    Ahmed Hulûsi
  • Allah sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinizin temizliğine bakar.

    Hz. Muhammed (s.a.v)
  • Bir insanda görülen ameller ve takvadan başka, bir de onun cevher gibi güzel olan gizli amel ve takvası vardır. Bakış gücü olmayanların nazarları, görünen amellerdir. Halbuki biz onlara bakmıyoruz. Biz insanın içine, içindeki sırra bakıyoruz.

    Şeyh Hariri
  • Bir kimse kendi hakikatine arif olursa, hiçbir itikat ile kayıtlı olmaz.

    Muhiddin Arabi
  • Bütün maşuktur, aşık perdedir. Diri maşuktur, aşık ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.

    Gazâli
  • Eğer bir müminin kalbini kırarsan Hakk'a eylediğin secde değildir.

    Yunus Emre
  • Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve A'sab sinir ve adalât (kas) ve elyaftan (insan ve hayvanda adaleleri meydana getiren ince lifler) ibarettir.

    Hz. Mevlana
  • Hakikât yolu, aranmakla bulunmaz. Ama Bulanlar ancak arayanlardır.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir.

    Muhyiddin Arabi
  • Hakkın Rahmeti bizim günahlarımızdan büyüktür.

    Muhyiddin Arabi
  • Her kişinin iki resülü vardır. Biri zahir, diğeri batın. Zahir dildir, Batın gönüldür. Dil Muhammed'e, gönül Cebrail'e benzer.

    Hacı Bektaş-ı Veli
  • Her şey maşuktur , aşık bir perdedir. Yaşayan maşuktur , aşık bir ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • İnd-i Sânî'de, bütün mahlûk TEK bir NOKTADIR; Kâinâtın cümlesi bu, NOKTA da bir NÜKTEDİR!

    Ken'ân Rifâî
  • İstesem sırf fatiha suresinin tefsiriyle yetmiş beygiri yüklerim.

    Hz. Ali
  • Kendimi arıyorum, gören varmı?

    Erzurumlu İbrahim Hakkı
  • Kerem, dünyayı ona muhtac olana vermen ve kendisine muhtac olduğun Allah'a yönelmendir.

    Ebu Hafs
  • Kimde sevgi varsa, Allah'ın varlığı ondadır.

    Hz. Mevlâna
  • Kimi aşık görürsen, onu maşuk bil. Zira o aşka nisbetle hem aşıktır, hem de maşuktur.

    Hz. Mevlâna
  • Kur'an insanlara pek çok şeyi sembollerle anlatırken; tasavvuf ise baştan sona, serâpa sembol ve mecazdır.

    Ahmed Hulûsi
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.

    Muhiddin Arabi
  • Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nazar ve nefes az kaldı kaderi geçecekti. Nefes ve nazardan Allah'a sığının.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.

    Hallac-ı Mansur
  • Okunacak en büyük kitap insandır.

    Haci Bektasi Veli
  • Ölüm, yaradılmışın Yaradan'a kavuşmasıdır,Şeb-i arus'dur.

    Hz. Mevlâna
  • Sevgin yoksa, dost arama.

    Şeyh Sâdi
  • Algılanan varlığın, Hakkın vücudu olduğunu müşahade, vahdet-i vücud'dur.

    Ahmed Hulûsi
  • Tasavvuf zamanı en uygun bir şekilde değerlendirmekten ibarettir.

    Ebu Siad-i Ebu'l Hayr
  • Tasavvuf, Allah ile olan muamelenin saflığıdır. Bunun aslı da dünyadan yüz çevirmedir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Tasavvuf, bila-alaka (hiçbir bağ olmadan) tamamiyle Allah ile olmandır.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Vücudun, ilmi ilahide, ilimden ibaret olduğunu müşahade, vahdet-i şuhud'dur.

    Ahmed Hulusi

Hakkı Dedemizin Bütün Derslerine ulaşmak için tıklayınız...

Misafirhanemiz

Dervish Guest House

Site Kullanım Sayacı