Mektubat-ı Geylani - Beşinci Mektup


Ey Aziz,

Maarif güneşinin doğuşunu bekle… O güneş sırlar seması canibinden doğacaktır… O güneş doğduktan sonra kalb bostanları nura gark olacaktır. Bu nurları getiren güneşin esas merkezi:

    “Yer, Rabbının nuruyla aydınlandı…” (39/69)

Mealini taşıyan ayetin özlü manasıdır… Bu aydınlığa kavuşan salikin elbet gönlü ruşen olacaktır. Ve özünün derinliğinde saklı âlemleri seyre dalmak ta onun hakkıdır…

İşte bu dalış sonundadır ki, cehalet örtüleri, akıllara has basiret gözlerinden kalkar. Ama nasıl bilir misin? Hangi kalb gözüne? Anlamayı arzular mısın? Elbette arzularsın; o halde oku:

    “Bugün sana arız olan perdeyi açtık…” (50/22)

Ayet-i kerimesindeki mana sürmesi çekilen kalb gözüne… Ne saadet… Ne saadet…

Neleri görmez ve neleri müşahede etmezsin ki… Ve batın gözlerine o ilahi sürme çekilince ne müşahedeler olmaz ki. Yeter ki, o sürme bir defa mana gözüne çekilsin…

Ondan sonra, batın anlayışları gözün bir başka şeyler görmeye başlar… Öyle acayip işler görür ki, hayretten hayrete geçer. Müşahede ettiği mukaddes nurların parıltısı onları öyle kamaştırır ki, açmakta zorluk çeker…

Ya fikre gelen hatıralar… Onlar da bir başka acayip işlerdir. Ona da âlemi melekûtun sırları çözülür. Kuvve-i fikriye, seyrettiği şeylerin, o kadar tesirinde kalır ki, düşünemez, edemez olur.

Belki de oraya bir talep için gelmişti. Ama bilmeden aşk vadisine daldı. Zaten bu hale gelen bilerek neyi yapabilir ki? O aşk heyecanına kapılan talep vadisindedir, ama bilemez, hayrandır…

Bu hal içinde, onu bir başka kuvvet harekete getirir. Ne olduğunu anlamadan, bir de bakar ki. Hak yakınlığı vatanında…

    Nasıl oldu bu iş…

Diye soramaz da...
— Neredeyim, nereye geldim?
De diyemez… Şevk hali onu o kadar sarmıştır ki, ne edip ne eylediğini anlayamaz. Hatta hangi işlere alet olduğunun bile farkında değildir…

Olagelen bu haller içinde, onu bir korku sardığı da olur… Öyle ya, belki bir an ayıkır, o baş döndürücü güzellikler için:

— Ya bunlar elimden alınırsa?

Diye düşünebilir. Her zaman sarhoş olmaz ya. Ayıktığı da olur. İşte o ayıktığı zamandır ki, Allah’ın mekrinden emin olmamak aklına gelir. Ve mey’us olur… Belki de bir yalnızlık duyar, içi burkulur…

Ama… Ama onu, o makama kadar çıkaran Hak Teala, nasıl mey’us eder ki? Elbette etmez… Onu nasıl gama boğar ki? Elbette boğmaz. Yalnızlık duygusu ha… İşte bunu hiç vermez… Ayıktırdığı bir anda, o kulunun gönlüne şu ilahi hitapların ılık sesini duyurur:

—“Allah, elbette insanlara fazlını yağdırmaya güçlüdür…” (40/61)
—“Nerede olursanız olun, O sizinledir…” (54/7)

Beraberlik ha… Hakk’ın kulu ile beraberliği… O’nun kuvveti, kudreti karşısında, kulun ne kıymeti var ki, hava boşluğunda bir zerre… Koca sahrada bir milcik… Bu kadar da olamaz… Belki de:

— O halde bu beraberlikte kulun değeri ne?

Diyeceksiniz… Ama sakın şaşırmayın… Ve gerçek olduğunu bilin… Şayet bu sorunuza karşılık ağzımdan bir:

— Hiç…

Çıkarsa, doğruluğunu derhal kabul edin…

Kulun bir varlığı olacak ve bir şey yapmaya kalkacak ha… Hem de Hakk’ın kudreti karşısında. Hayır, hayır hepsi silinecek… Kulda varlık vehmi ölecek… Hele:
-“Allah’tan başka bir ilah yapmaya kalkmayın!...” (51/51)

Emrini duyan kul tümden erir. Fenaya varır… Ve; vehmettiği varlığın zerresi bile kalmaz.

— Bunu kim anlar ve kim bulur?

Diyebilirsiniz… Gerçekten bu söz çok önemli. Öyle ya, kim anlar kim bulur?

Bu soru çok mühimdir. Üzerinde durmaya değer… İnsanda, onu bulmaya bir güç vehmederek söylüyorsan, çok yanılıyorsun. Sonra şimdiye kadar anlatılan hallerden bir şey anlamadığın anlaşılıyor… Yazık… Bu hale göre önce:

-“Bu işin olması veya olmaması elinde değil…” (3/128)
Mealine gelen ayet-i kerimenin manasını düşünmelisin… Ne demek istediğini bir daha bir daha okuyarak anlamaya çalışmalısın…

Sakın bunu da kendi gayretinle bulacağın vehmine kapılmayasın… Orası bir tevhid denizidir. Kim kendi gayretiyle oradan bir şey almaya dalarsa, derhal Hakk’ın gayret dalgaları ona çarpar ve azamet bahr-i muhitine atar…

Şayet, hali böyle olan kul; bahr-i muhitten kurtulmak ister, çırpınmaya kalkar ve bütün bunlarla sahile çıkmak dilerse, o zaman hayret ve dehşet girdabına düşer… Şayet Hak Teala ona gerçeği anlamayı nasip etmişse, o zaman şöyle yalvarmaya başlar:

-“Rabbım, nefsime zulmettim, beni bağışla…” (28/16)

İşte bundan sonradır ki, o kula lütuf lütuf yardımı binekleri gelir.

-“Biz onları, denizde ve karada yüklendik…” (17/70)

Fermanı ile bütün tehlikelerden kurtarır… Ve:

-“Rahmetimizi dilediğimize yağdırırız…” (12/56)

Fermanı gereğince, en beğendiği sahil yurduna çıkarır…

Bu haller olup biterken, artık kulda varlık kalmamıştır. Tamamen Hakk’a teslim olmuştur…

-“Allah-ü Teala, ilmi, kudreti ve kuvveti ile her şeyi kuşatmıştır…” (41/54)

Emri gereğince, o kulun da nasibine bir şeyler düşer… Sırlar âlemine ait kapı anahtarları ona teslim edilir…

Bundan sonra, onun için hedef gözükmüştür:

-“Son durak, Rabbınadır…” (3/14)

Cümlesi, onun için bir işarettir. Bu işareti o artık çok iyi anlar…

Çünkü ona, manaları çözme usulü talim edilmiştir. İlhamın ne olduğu, vahyin ne mana taşıdığı onun bildiği şeydir… Çünkü:

-“O, kuluna vahyedeceği kadar vahyetti…” (53/10)

Ayet-i kerimesindeki mana ona öğretilmiştir.
Sonra, evet sonra:

-“O Rabbının yüce ayetlerini gördü…” (53/18)
Mealini taşıyan ayet-i kerimesinin özünde saklı işaretleri fethetmeye başlar…

Cenab-ı Hakk cümlemize bu hallere ermeyi nasip eylesin… Amin!…

Tasavvufi Sözler

  • Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi, sonunda sana da dikişisiz elbise giydirecekler...

    Hz. Mevlana Celaleddin Rum'i
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe susarlar, susadıkça içerler...

    Hz. Muhyiddin Arabi
  • Ey ademoğlu; Ey insanoğlu, bizi yaratan Allah`ın emirlerini tutmak mecburiyetindeyiz. Çok nazikâne dikkat edelim.

    Hz. Hacı Ahmet Kayhan Dede
  • Tasavvuf, Hakk'ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Sen insana ulaşmadan Allah'ı nasıl arıyorsun?

    Muhammed İkbal
  • Allahım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim.

    Hallac-ı Mansur
  • Aşka delilik diyen insan, hayatın sırrına ebediyen bigane kalsın.

    Muhammed İkbal
  • Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.

    İmam-ı Azam
  • Bir gün nefsime dedim: gel seninle Rabbime gidelim. gelmedi. Ben de tek başına yürüdüm, gittim.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Allah' ı bilenler ise, ruhun beynin özü ve hakikatı olan Hak' tan geldiğini müşahade ettiler.

    Ahmed Hulûsi
  • Allah sizin kalıbınıza ve suretinize değil, kalbinizin temizliğine bakar.

    Hz. Muhammed (s.a.v)
  • Bir insanda görülen ameller ve takvadan başka, bir de onun cevher gibi güzel olan gizli amel ve takvası vardır. Bakış gücü olmayanların nazarları, görünen amellerdir. Halbuki biz onlara bakmıyoruz. Biz insanın içine, içindeki sırra bakıyoruz.

    Şeyh Hariri
  • Bir kimse kendi hakikatine arif olursa, hiçbir itikat ile kayıtlı olmaz.

    Muhiddin Arabi
  • Bütün maşuktur, aşık perdedir. Diri maşuktur, aşık ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder.

    Gazâli
  • Eğer bir müminin kalbini kırarsan Hakk'a eylediğin secde değildir.

    Yunus Emre
  • Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve A'sab sinir ve adalât (kas) ve elyaftan (insan ve hayvanda adaleleri meydana getiren ince lifler) ibarettir.

    Hz. Mevlana
  • Hakikât yolu, aranmakla bulunmaz. Ama Bulanlar ancak arayanlardır.

    Beyazıd-ı Bestâmi
  • Hakikatte Arş ve Beytullâh, Allah'ı bilen arifin kalbidir.

    Muhyiddin Arabi
  • Hakkın Rahmeti bizim günahlarımızdan büyüktür.

    Muhyiddin Arabi
  • Her kişinin iki resülü vardır. Biri zahir, diğeri batın. Zahir dildir, Batın gönüldür. Dil Muhammed'e, gönül Cebrail'e benzer.

    Hacı Bektaş-ı Veli
  • Her şey maşuktur , aşık bir perdedir. Yaşayan maşuktur , aşık bir ölüdür.

    Hz. Mevlâna
  • İnd-i Sânî'de, bütün mahlûk TEK bir NOKTADIR; Kâinâtın cümlesi bu, NOKTA da bir NÜKTEDİR!

    Ken'ân Rifâî
  • İstesem sırf fatiha suresinin tefsiriyle yetmiş beygiri yüklerim.

    Hz. Ali
  • Kendimi arıyorum, gören varmı?

    Erzurumlu İbrahim Hakkı
  • Kerem, dünyayı ona muhtac olana vermen ve kendisine muhtac olduğun Allah'a yönelmendir.

    Ebu Hafs
  • Kimde sevgi varsa, Allah'ın varlığı ondadır.

    Hz. Mevlâna
  • Kimi aşık görürsen, onu maşuk bil. Zira o aşka nisbetle hem aşıktır, hem de maşuktur.

    Hz. Mevlâna
  • Kur'an insanlara pek çok şeyi sembollerle anlatırken; tasavvuf ise baştan sona, serâpa sembol ve mecazdır.

    Ahmed Hulûsi
  • Maddi hayata meyledenler için hayat deniz suyu içmeye benzer, içtikçe susarlar, susadıkça içerler.

    Muhiddin Arabi
  • Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nazar ve nefes az kaldı kaderi geçecekti. Nefes ve nazardan Allah'a sığının.

    Hz.Muhammed (s.a.v)
  • Nokta, tüm çizgilerin esasıdır.

    Hallac-ı Mansur
  • Okunacak en büyük kitap insandır.

    Haci Bektasi Veli
  • Ölüm, yaradılmışın Yaradan'a kavuşmasıdır,Şeb-i arus'dur.

    Hz. Mevlâna
  • Sevgin yoksa, dost arama.

    Şeyh Sâdi
  • Algılanan varlığın, Hakkın vücudu olduğunu müşahade, vahdet-i vücud'dur.

    Ahmed Hulûsi
  • Tasavvuf zamanı en uygun bir şekilde değerlendirmekten ibarettir.

    Ebu Siad-i Ebu'l Hayr
  • Tasavvuf, Allah ile olan muamelenin saflığıdır. Bunun aslı da dünyadan yüz çevirmedir.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Tasavvuf, bila-alaka (hiçbir bağ olmadan) tamamiyle Allah ile olmandır.

    Cüneyd-i Bağdadi
  • Vücudun, ilmi ilahide, ilimden ibaret olduğunu müşahade, vahdet-i şuhud'dur.

    Ahmed Hulusi

Hakkı Dedemizin Bütün Derslerine ulaşmak için tıklayınız...

Misafirhanemiz

Dervish Guest House

Site Kullanım Sayacı