Mektubat-ı Geylani - Altıncı Mektup
Ey Aziz,
Bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulur:
- “Allah murad ederse, dilediği kimseyi zatına seçer…” (42/13)
Mealen arz ettiğimiz bu ayet-i kerimede Hakk’ın cezbe askerlerine işaret edilmektedir. Böyle bir cezbe, Hak’tan halka gelmesi beklenen en büyük yardımdır… İnayettir… Hazırlığını yapmaya başla; bir gün aniden sana da gelebilir. Ona göre şimdiden yapılması gereken her şeyi ikmal et… O geldikten sonra bir şey yapamazsın, yıllar geçer… Hazırlığın yoksa hep kalırsın…
Hemen bir şeyler beklemen abestir. Önce o inayete hak kazan, asıl seni Hakk’a has kılacak odur. O kendi cezbesi içine alır. Ondan sonra gör ki neler olur…
Kalbin, o zamana kadar makbul saltanatını yıkar, zelil eder. Sözü geçmez hale getirir…
Nefsin dik kafasını yere eğer. Hırsına, tamamına gem vurur… Neyle bilir misin?
- “Allah yolunda Hak cihadı ile cihad ediniz…” (22/78)
Ayet-i kerimesi ile… Bu ayetin delaletiyle ile… ve bu emir gereğincedir ki, azgın nefse, riyazet gemini vurur.
Boş arzulardan doğan azgınlıkları, takva zindanına tıkar ve mücahede zinciri ile sarar…
Hele bir emniyet duygusu varsa, ya bir de bu emniyet duyguları Firavunlaşmışsa; üzülme onun da hakkından gelir: Onu da derhal:
- “Allah’a ve resulüne itaat ediniz…” (4/59)
Bukağısına vurur…
İşte böylece, o kötü duygular basıldıktan sonra, sıra edebe gelir. Öyle ya… Sadece zindana tıkmak ve zincirlerle sardıktan sonra, haline terk etmek neye yarar ki?
Şimdi sıra edep öğrenmeye gelmiştir. Burada da bazı yıkmalar ve yakmalar olur; ama hepsi edep içindir. Korkma biri elinden alınırsa, yerine daha iyisi verilir…
Bu bapta takip edilen düstur ise:
- “Kim bir kötü iş tutarsa, onunla ceza görecektir…” (4/123)
Ayet-i kerimesi olur. Bütün irade, arzu ve ihtiyari hareketlerin kulağına bir cümle okunur.
O cezbe askerleri bir defa basmaya görsün insanı… O bastıktan sonra ne adet kalır ne de resmiyet… Hepsini yıkarlar… Karıştırıcı haller sökülür gider. Tersine sesler siner yok olur. Hem de tamamen…
Çünkü o ülkeye bir padişah girmiştir. Eskileri yakmış, yerine yenileri ve daha iyilerini koymuştur. Hangi sultan bir ülkeye girer de, eski adetleri yıkmaz ki… Ya bir de adetleri süfli, halkı da sefih olursa… İşte bunu anlatmak için hal sadakat lisanı ile şu ayet-i kerimeyi okur:
-“Padişahlar bir karyeye girince, orayı perişan ederler. Aziz geçinen halkını zelil kılarlar…” (27/34)
Her şey safiyeti elde etmek için… Bütün gayret kalbin safiyet kazanması için… Bütün bu olanlar, hep kalbe asli safiyetini kazandırmak için.
Bunu bulmanın da tek yolu, İslamiyet’tir. Yani dinimiz… Kim kalbine asli safiyetini bulmak için İslam’ın dışında bir yol gösterirse yanılır. Sapıtır. Yolunu bulamaz… Çünkü Allah-ü Teâlâ:
-“Kim din olarak, İslam’dan gayrını arzularsa, makbul olmaz… Amelleri geçer sayılmaz…” (3/85)
Kalb, bu gibi şaibelerden temizlenecek. Kalb sahası bu çeşit levsiyyattan arınacak. Ve bu çeşit hastalıklardan beri olacak. Sonra da ruhlar âlemi bahçesine girecek, ıtırlanacak… Kokulanacak…
Bütün mesele o ruhlar âlemi bahçesine girmekte. Oraya girdikten sonra, bir el uzanır ve parmağıyla işaret eder ve şöyle seslenir:
-“İşte şunlar var ya; Rableri, onların arı duru kalblerine iman yazdı…” (58/22)
Bu ilahi hitap canibinden esen latife rüzgârları, oraya girer; pak kalblere, gayet rahatça kokularını sindirir geçer…
İşte bundan sonradır ki, kalb kandilleri Allah’ın nuruyla yanmaya başlar.
-“Allah nurunu tamama erdirecektir…” (61/8)
Cümle-i celilesi gereğince o kandil yanar. Yanar… Hep yanar… Parıldar… Etrafını da aydınlatır.
O aydınlık daha ziyade nereyi gösterir bilir misiniz? Anlatayım:
-“Yer, başka bir yer oldu…” (14/48)
Ayetiyle belirtilen müşahede âlemini… O kandil bu müşahede âlemini gösterir. Orada çakan şimşekleri gösterir.
Bundan sonra şevk dağları da kalmaz.
-“Hepsi dağılır, yok olur…” (25/23)
Zahirde görülen bir şey mi var? Boşuna onlara varlık verme… Hepsi yürümekte… Ve hiçliğini aramakta…
O halde bu görülen dağlar tepeler ne?
Diye soracak olursan, o zaman sadakat dili sana şu ilahi cümleyi yetiştirir:
-“Sen, dağları duran camid bir şey sanırsın? Hâlbuki onlar bulutlar gibi yürürler…” (27/88)
Her fani şeyin erimesi ve yok olması icab eder. Ama bugün ama yarın… Hakk’ın mutlak zuhuru için bu zaruri… Bunun için aşk İsrafil’i sura üflemesi emri çıkar ve:
-“Sûra üflendi…” (18/79)
Emri gereğince, üfler… O surdan bir ses çıkar çıkmaz:
-“Yerde gökte ne varsa hepsi ölür…” (39/68)
Bundan sonradır ki, tekrar ve tam bir hayata kavuşması gerekenler kurtulur. Onlar ayıkır ayıkmaz, karşılarına şu ilahi emir çıkar:
-“Onları, bu büyük gürültü mahzun etmez…” (21/103)
Artık onlar için ne korku kalmıştır ne de hüzün verici şey. Hak Teâlâ onları meleklerin diliyle yücelere davet eder. Orada sadakat mahalline yerleştirir. Yine meleklerin diliyle:
-“Size bugün müjdeler olsun…” (57/12)
Müjdesini onlara verir. Nimet cennetlerinin kapısını onlara açar. Ve şu emri verir:
-“Size selam olsun. Pak oldunuz. Ebedi cennete girdiniz…” (39/73)
Onlar bu nimetlere erdikten sonra hep bir ağızdan şu duayı yaparlar:
-“Allah’a hamd olsun… O bize olan vaadini yerine getirdi. Bu arza bizi varis kıldı. Orada istediğimiz gibi mekân tutarız. Amel eden kulların aldığı ecir ne güzeldir…”(39/74)
Konu Başlığı
Konu Başlığı