Şeyh Sadreddin Konevi
Yedi asır önceki Anadolu'nun başkenti Konya'da yanan bir ilim ve irfan meşalesi olan Sadreddin Konevi'nin, camii kapısı üzerindeki Selçuklu devri kitabesinden öğrendiğimize göre adı Mehmed; babasınınki de, İshak'dır. Şeyh, dedesinin adını almıştır.
Konyamız'ın ünlü ziyaret yerlerinden olan türbe ve camii o zamanlar, bir ma'müre halinde idi. Gerek kendisinin ve gerekse devrinin ünlü eserlerinden oluşan zengin ve çok kıymetli kütüphanesi, İslam Âleminin ilim çevrelerince de tanınmıştır.
Camiinin kapısında, adı geçen kitabesinin üzerinde yer alan ikinci kitabeye göre, gerek cami ve gerekse türbesi, Sultan İkinci Abdülhamid zamanında, Konya Valisi Mehmet Ferid Paşa tarafından imar ve ihya olunmuştur (Yıl: 1317 H, 1899 M.)
Sadreddin Konevi, İslam ölçülerine sıkı sıkıya bağlı yüce bir şahsiyettir. Prensiplerine sadık, söz ve davranışlarında ciddi' ve tavizsiz bir âlim olduğu, gerek eserlerinden ve gerekse menkıbelerinden anlaşılmaktadır. Nitekim bu mizacı, vasiyet-namesinde de görülmektedir. Birçok yönden derin manalar ifade eden vasiyet-namesinde Şeyh Sadreddin Konevi bakınız ne diyor ve etrafındakilerden ne istiyor:
"Beni, fıkıh kitaplarında ifade edildiği gibi değil, Hadis kitaplarında yazıldığı şekilde yıkayınız. Şeyhimin elbisesini giydiriniz. Sonra da, beyaz bir izar ile kefenleyiniz. Lahdime, Şeyh Evhadüddin'in seccadesini seriniz. Cenazemde, cenazelerde okuyanlardan hiçbirisi bulunmasın. Kabrimin üstüne hiçbir mamure ve örtü yapmayınız; Yalnız izinin kaybolmaması için sağlam bir taş dikiniz.
İşte Sadreddin Konevi'nin şahsiyeti, vasiyetnamesindeki bu cümlelerle özetlenmiştir. Ömür boyu, Şeriat ölçülerine göre hareket etmeyi şiar edinmiş, techiz ve tekfininde bile, bu ölçülerin dışına çıkılmamasını, ifrata kaçılmamasını yakınlarından istemiştir.
Meşhur mamuresi, zengin vakıf gelirleriyle uzun yıllar ve asırlar boyunca gayet bolluk içerisinde, gerek misafirlere ve gerekse ilim ve irfan taliplerine kucak açmıştır. Fatih Sultan Mehmed devrinde mamureye gelir sağlayan kaynaklar arasında sadece bağ olarak, 28 bağın bulunduğunu belirtmek, Şeyh Sadreddin'in şan ve şöhretinin yüceliğinin ve onun hatıralarına olan derin saygının ne şekilde değerlendirildiğini anlatmaya yetecektir. Maksat, onun açtığı çığırda devam edecek ilim ve irfan erbabı yetiştirmek ve onun «Büyük Kapı» sını kapamamaktır. Nitekim türbesinin kuzeydeki kapısının üzerinde sülüs yazı ile nakşedilmiş olan:
"Sabahın, izzet ve devlete yakın
Ve kapın, hacet sahiplerine daima açık olsun."
satırları da, Sadreddin-i Konevi'nin yüceliği önünde salih kişilerin dua ve niyazlarının ifadesidir.
Konevi'nin mizacına paralel manaları ifade eden, Camiinin pencere kanatlarındaki Arapça İbrenin şu Türkçe manası da, bizi, üstün bir idrakin uyarısına muhatap kılmaktadır:
"Takvadan daha aziz bir şeref; Ve, heva ve hevesi bırakmaktan daha mükemmel bir kerem olamaz."
Bundan otuz yıl öncesine kadar etrafı, birçok ünlü şahsiyetin medfun bulunduğu büyük bir mezarlık durumunda iken, günümüzde sadece birkaç kabirle o günlerin mümessilliğini yapmaya devam eden türbesi, bu gün de yerli yabancı birçok ziyaretçinin fatihalarıyla bezenmektedir. Konevi'nin, asırlar boyu böylesine büyük bir alaka görmesinin sebeplerinden birisi de, Tasavvuf Tarihimizin büyük köşe taşı; Müceddid-i Elf-i Sani Şeyh'ul-Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri'nin üvey oğlu olmasındandır. Bu yakınlık sadece bir nesep yakınlığı olmamış, aynı zamanda, bir fikir mümessilliği şeklinde de kendini göstermiştir.
Anadolu Selçuklu Kültür Tarihinin büyük isimlerinden olan Sadreddin Konevi'nin kaleminden çıkan eserleri, bu gün Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde erbab-ı ilim ve irfanın tetkikatını beklemektedir.
Yedi asırlık kültür ve tefekkür hayatımızda derin eser ve tesirlerin sahibi olan Şeyh Sadreddin-i Konevi, 673 yılı (1274) muharrem ayının 16. pazar günü kuşluk vakti Rabbine kavuşmuştur. Ama o, gerek himmetleri ve gerekse bizlere bıraktığı "İ'caz'el-Beyan, Miftah'ul-Gayb, Nusüs, Mefatih'ul-İlahiyye, Mir'at'ul-Arifin Mektübat" gibi daha nice ünlü eserleriyle her zaman diridir; Nice gönülleri diriltmeye devam etmektedir.
Mevlana'nın günlerinde, Şeyh Sadreddin-i Konevi'nin birbirinden enteresan hatıralar vardır. Bunlardan bir tanesini Eflaki"den dinleyelim: «Sultan Veled nakletti ki: Şeyh Sadreddin'in başlangıçta Mevlana hakkında çok inkârı vardı. Bir gece rüyasında kendisinin Mevlana 'nın mübarek ayağını ovduğunu gördü. Uykudan uyanıp, Tanrı'dan mağfiret diledi.
İkinci defa aynı rüyayı tekrar gördü. Üç defaya kadar Tanrı'dan mağfiret diledi. Son defasında yine uyandı... Işığı yakmalarını emretti, sonra köleye: "Git kütüphaneden filan kitabı getir." dedi. Köle aşağı inerken, Mevlana'nın merdivenin ortasında oturmuş olduğunu gördü. Gelip Şeyh'e haber verdi. Şeyh de geldi, Mevlana'yı orada oturmuş gördü. Mevlana, Şeyhi görünce ayağa kalktı, birbirleriyle kucaklaştılar ve Şeyh'e: "Canın sıkılmasın, Tanrı'dan mağfiret dileme; bu böyledir. Bazen siz bizim ayağımızı, bazen de biz sizin ayağınızı ovarız. Bizim aramızda birlik vardır; Yabancılık yoktur." deyip hemen kayboldu. Şeyh (bundan) hayrette kaldı. Ertesi günü Kadı Sıraceddin'in yanına gidip meseleyi tamamıyla ona anlattı. Kadı Sıraceddin'le birlikte oradan kalktılar ve özür dilemek üzere Mevlana'nın yanına geldiler. Mevlana bunlara çok sevgi gösterdi.
Dışarı çıktıktan sonra Şeyh Sadreddin: "Bu adam, Tanrı tarafından kuvvetlendirilmiştir. Ve bu, Tanrı'nın kubbeleri altında gizli bulunan velilerdendir. Onun işleri, sözleri ve hallerinde akıllıların akılları hayrette kalıyor. Ona bu günden sonra başka bir gözle bakmak, başka şekilde saygı göstermek gerekir." dedi. Nitekim buyurmuştur:
Şiir:
"Ben her ne kadar alçak görünüyorsam da yükseğim.
Ben ancak mest olduğum zamanda akıllıyım.
Ey dost! Bize daha iyi bak;
Çünkü biz kolayca görünemeyiz."
Kadı Sıraceddin buyurdu ki, Mevlana, hakikaten gibidir. Bundan sonra gittikçe gerek huzurda ve gerek gıyaben onun hakkındaki inançlarını arttırdılar. Ölünceye kadar onun en candan muhiplerinden oldular.
Mevlana ile Şeyh Sadreddin'in hatıraları bu minval üzere devam eder gider. Aralarındaki samimiyet o dereceye ulaşmıştır ki, Mevlana vefat edeceğinde, cenaze namazını Şeyh Sadreddin'in kıldırmasını vasiyet etmiştir. Vefatını takiben vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldırmak üzere imamete ilerleyen Şeyh Sadreddin, birdenbire hıçkırarak, kendinden geçmişti.
Gönül âlemi geniş, tefekkür dünyası engin, ilim, irfan ve fazileti yüce Sadreddin Konevi, Konyamız'ın mana kubbesini bezeyen yıldızlardandır. Elyazması eserleri raflarda bu gün de kendisine uzanacak gayretli, hamiyetli ilim elini beklemektedirler.
Gönül ister ki, asırları dolduran bekleyiş daha da uzamasın...
Konu Başlığı
Konu Başlığı