Hz. İbrahim Kur'an-ı Kerim'de bildirilen peygamberlerdendir : « Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.» Ülül'azm denilen peygamberlerin üçüncüsü olup Mezopotamya'daki Keldâni kavmine gönderilmiştir. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.)'dan sonra Allah katında insanların en üstünüdür, çünkü ileride göreceğimiz gibi Allahü Teâlâ'nın varlığını kendi akıl ve mantığıyla bulmuştur. Allah ona Halil'im (dostum) diye buyurdu. Onun için «Hâlilürrahman» olarak zikredilir. Kendisine on suhuf (forma) verildi. Oğulları, İsmail ve İshak aleyhisselamdan ziyade soyundan daha birçok peygamber geldiği için «Ebü'l enbiya» (peygamberler babası) da denilmiştir. Beni İsrailoğlu olan Hz. İshak, Arap kavmi ise diğer oğlu Hz. İsmail'den türemiştir. Babasının Âzer'in mi, Târuh'un mu olup olması hakkında ihtilaf vardır (geniş bilgi ileride, 2.2 noktada verilecektir) . Bir rivayete göre annesinin ismi Emile'dir. Hz. İbrahim peygamberimizin dedelerindendir.
İbrahim aleyhisselamın nesebi Nuh aleyhisselamın oğlu Şam'a dayanır. Hz. Nuh'un vefatı ile Hz. İbrahim arasında iki peygamber (Hz. Hud & Hz. Salih) vardır. Bu fasıla (rivayete göre, M.K.) 1143 senedir. Hz. Hud ile Hz. İbrahim arasında da 630 yıllık bir fâsıla olduğu bildirilmiştir. Doğum yeri Babil kentidir.
Allahü Teâlâ Kur'an-i Kerim'de : «İbrahim, babası Âzer'e...» buyurmaktadır. Bu ayetten anlaşılacağı gibi Hz. İbrahim'in babası Âzer isminde idi. Ama bazılarına göre İbrahim aleyhisselamın babası -Kur'anda bildirilen- putperest Âzer değil, mü'min olan Târuh idi. Bu görüşü destekleyenler arasında meşhurları Abdülhakim Arvâsi, Kadı Beydâvi ve Senâullah Dehlevi vardır, ama Şii'ler de bunu söylemektedirler. Bir rivâyete göre Âzer Hz. İbrahim'in - amcası olup - Târuh'un ölmesiyle Emile ile evlenip, Hz. İbrahim'in üvey babası oldu. Tefsir yönünden bunu böyle açıklamaktadırlar: En'am suresinin manası : «İbrahim, Âzer olan babasına dediği zaman» anlamındadır. Böyle olmasaydı Kur'an-ı Kerim'de «babası Âzer'e dediği zaman» demeyip, "Âzer'e dediği zaman" veya "babasına dediği zaman" demek yetişirdi. Âzer, kendi babası olsaydı "babası" kelimesi fazla olurdu demektedirler. Bir kanıt olarak Şua'ra suresinin 219. ayetini göstermektedirler. Bu surede Allah « Secde edenler arasında dolaşmanı da görüyor » denilmektedir. Buna göre Peygamberimizin sülâlesinde hiçbir putperest yoktur. Bu görüşe reddedenler ise ki bunlar arasında Taberi, Ebu Hayyan ve Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır vardır, açık olan âyete (En'am, 74) bir mâna verilmek istenmiştir demektedirler. Mealine göre manalar değiştiği için anlamlar da değişir teorisini ileri sürmektedirler. Konuya objektif bir yönle bakmak gerekirse, Âzer'in İbrahim aleyhisselamın babası olmaması biraz daha mantıklıdır. Sunu da belirtmek lâzım ki, bir üçüncü fikir vardır. O da, İbrahim aleyhisselamın babasının asıl isminin Tarih veya Taruh olup sonradan - bir putun ismi olan - Âzer ismine değiştirmesi. Bu da Nemrud'un onu puthanesinin nâziri olarak tayin etmesinden sonra gerçekleşmiştir. Ama kaynaklar bu düşünce hakkında bilgi vermiyorlar, onun için fazla dikkat etmemek gerekir. Biz burada ilmi gerçekleri tartışmayacağımız için bunu burada noktalamak gerekir. Bu ihtilaf'ın çözümünü ancak Rahman, Rahim, Evvel, Âhir, Kebir, Aziz, Şafii, Mâlik, Gafur, Nur, Adl, Hak, Hakem, Rauf, Sehid, Veli, Kerim, Bari, Cebbar olan ALLAH bilir. Âzer ayrıca put yapardı ve Nemrud'un yakınında bulunurdu. Onun bir dediğini, iki etmezdi.
Nemrud (2.3.2.2. no. noktaya bakiniz) ve ona tâbi olanlar azgınlık ve Allah'a isyan içinde yaşamakta idiler. Bir gün Nemrud bir rüya gördü. Bir rivayete göre, rüyasında gökyüzünde bir nurun parladığını, güneşin, ayın ve yıldızların bu nurun ışığında kaybolduğunu gördü. Diğer bir rivayete göre ise, rüyasında bir kimsenin gelip tahtından kaldırıp kendini yere vurduğunu gördü. Müneccimlere gördüğü rüyayı anlatıp tâbir ettirdi. Bunlar "Yeni bir peygamber ve din gelecek, senin saltanatını temelinden yıkacak! Ona göre tedbir almalısın" diye tâbir ettiler. Nemrud bu işin tedbiri kolaydır deyip, " Bundan sonra kimse çocuk sâhibi olmayacak. Hanımlardan uzak durulacak. Doğan çocuklar, erkekse öldürülecek, kızsa bırakılacak" emrini verdi. Bu suretle 100.000 mâsum bebeği öldürüldüğü nakledilmiştir.
Bu sırada Hz. İbrahim'in annesi hâmile idi. Âzer'in durumunu bildiği için, onu doğuma yaklaşınca kendisinden uzaklaştırdı ve gizlice bir mağaraya gitti ve orda Hz. İbrahim'i dünyaya getirdi. Doğduktan sonra annesi onu emzirdi ve mağarayı kapatıp geri şehre döndü. Âzer'e ," çocuk çok zayıf doğdu ve hemen öldü" dedi. Bundan sonra mağaraya - gizlice -gelip İbrahim aleyhisselamı emzirip geri eve dönerdi. Rivâyetlere göre, Hz. İbrahim mağarada 7, 13, 16 veya 17 yaşına kadar kaldı.
Hz. İbrahim'in imânı durumunu hakkında Kur'an-ı Kerim bilgi vermektedir :«Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık » . Buradaki rüşdünü vermek peygamberlik yahut İbrahim aleyhisselamın risâletten önce sahip olduğu hidayet ve doğruluk manasına geldiği tefsirlerde bildirilmiştir. Bu da gösteriyor ki, peygamberlik Hz. İbrahim'e genç yaşta verilmiş idi.
İbrahim aleyhisselam hakkında Allahü Teâlâ « Halil'im » demiştir. Bu da onun Allah'ı arayıp bulmasındandır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de şunlar buyrulmuştur : «Böylece biz, kesin iman edenler olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi. Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi. Güneşi doğarken görünce de, Rabbim budur, zira daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım » . Bu olay resmi olarak bakılırsa Hz. İbrahim'in peygamberlik başlangıcıdır. Bundan sonra Hz. İbrahim Bâbil kavmine Allah'ın emirlerini tebliğ etmeye başladı ve birçok delil gösterdi.
Babil halkı Allah'ın yolundan saptığı için her sene putlar için ayin düzenlerdi. Bu ayin'de bir yere toplanır bayram yapar ve sonra put haneye gider, putlara secde eder, sonra da evlerine dönerlerdi. Böyle bir bayram günü, İbrahim aleyhisselam put haneye girip, bir balta ile bütün küçük putları kirdi. Baltayı da, en büyük putun boynuna astı ve oradan uzaklaştı. Keldâniler puthâneye girince bütün putların kırıldığını gördüler ve bunu yapanı yakalayarak cezâlandırmak istediler. Hz. İbrahim'i getirip, bu işi sen mi yaptın dediler. İbrahim aleyhisselam « Kendisi dururken küçük putlara tapınılması istemediği için, boynunda asili olan büyük put yapmıştır. İnanmazsanız kendisine sorunuz » buyurdu. Onlar 'Putlar konuşamaz ki, sen onlara sor diyorsun' dediler. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam « O halde konuşamayan ve kendilerini kırılmaktan kurtaramayan putlara neden ibadet edersiniz? Size ve taptığınız putlara yazıklar olsun » dedi, ama bu hiç bir fayda vermedi, çünkü onlar : «Dediler ki. Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk ».
İbrahim aleyhisselam putları kırınca putperestler bu işin onun yaptığını anladılar ve ceza vermek üzere hapsettiler. Durumu Nemrud'a bildirdiler.
Rivayete göre Nemrud Hz. İbrahim'in yaptığını duyunca onu yanına çağırdı. O zaman insanlar Nemrud'a secde ederlerdi. İbrahim aleyhisselam secde etmeyince Nemrud " Niçin secde etmedin" diye sordu. Hz. İbrahim de: « Ben beni yaratan Allahü Teâla'dan ziyade secde etmem » buyurdu. Nemrud " Seni yaratan kim? " diye sorunca, İbrahim aleyhisselam: « Benim Rabbim, dirilten ve öldüren Allah'tır » diye cevap verdi. Nemrud, " ben de diriltirim" diyerek zindandan iki kişi getirtti. Birini serbest bırakıp, birini öldürdü. Güya böylece diriltmiş ve öldürmüş oldu. Hz. İbrahim bunun karsısında : « Benim Rabbim güneşi doğudan getirir, doğurtur. Eğer gücün yetiyorsa sen de batı'dan doğdur » buyurunca Nemrud şaşırıp, âciz kaldı. Bu husus Bakara suresinin 258. âyetinde bildirilmiştir. Bu münazaranın vukuu bulduğu zaman hakkında iki rivayet vardır. Birincisi, İbrahim aleyhisselam putları kırınca onu yakalayıp hapsettiler. Sonra ateşe atmak için hapisten çıkarıp, Nemrud'un yanına götürdüklerinde gerçekleşmiştir. Diğer rivayete göre insanlar arasında büyük bir kıtlık çıkmıştı. Bundan dolayı insanlar yiyecek almak için Nemrud'a giderlerdi. Nemrud her gelene, "Senin Rabbin kim? " diye sorar ve "Benim Rabbim sensin" diyenlere gıda maddeleri verirdi. Hz. İbrahim yiyecek almaya gelip Nemrud ona bu soruyu sorunca İbrahim aleyhisselam : « Benim Rabbim dirilten, hayat veren ve öldürendir » dedi ve böylece bu münazara vukuu buldu. Bu olay'dan sonra Keldâniler Halilullah'a ceza vermek istediler ve onu ilk önce hapse attılar. Sonra Nemrud onu ateşe atmaya karar verdi. Rivayete göre bu fikri Nemrud'un aklına Hênun adında biri getirdi ve Allah onu sonra yerin dibine batırdı.
Burada Nemrud hakkında bazı bilgilere değinmek istiyorum. Çünkü bir Müslüman için önemli olan düşmanlarını iyi bilmesi. Nemrud da vahşi bir düşmandır. Nemrud gaddar ve zâlim bir hükümdardı. Bir rivayete göre Nemrud onun hakiki ismi değil, - firavun - gibi bir unvandı. Nemrud çocukken burnuna bir yılan yavrusu kaçmış, bu yüzden son derece çirkinleşmişti. Babası bile tahammül edememiş ve öldürmeğe karar vermiş. Fakat annesinin yalvarması üzerine, onu bir çobana teslim etmiş, çoban da, onun çirkin yüzüne bakmağa dayanamadığından, onu dağ basında bırakmış, dağda Nemrud isminde bir dişi kaplan, çocuğu emzirerek, onun yaşamasına sebebe olmuştur. İsmi (Nemrud) bu kaplandan gelmektedir. Babası öldükten sonra hükümdarlığa gecen Nemrud, kendisini ilah zannediyor ve bütün halkın kendisine tapmasını istiyordu.
İbrahim aleyhisselamın ateşe atılması kararlaştırıldıktan sonra odun toplanıyor ve kocaman bir ateş yakılıyor. Problem Halilullah'ı ateşe atmakta. Rivayete göre İblis insan şekline girip Nemrud'a mancınık kullanmasını tavsiye ediyor. Kur'an'da : « Onun (İbrahim) için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın, dediler » buyrulmuştur. Bir bina (mancınık) yapılıp oradan İbrahim aleyhisselam ateşe atılınca, ateş bir gül bahçesi oluyor. Diğer bir rivayete göre içi balık dolu bir havuz oluyor ateş. Ve böylece ateş Halilürrahman'ı yakmıyor. Bu kurtarma olayı Kur'an-ı Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmiştir : « Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk » . Bugün Ş.Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarında bir havuz vardır. Buranın Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yer olduğu, balıkların odunlardan meydana geldiği iddia olunmakta ve kimse bu balıklara dokunmamaktadır. Tevrat'ta bu ateş olayı hakkında -İbrahim peygamberin Yahudilerin soyunun babaları kabul edildiği halde - bir bilgi yoktur.
Kur'an-ı Kerim'de buyruluyor ki : « (Oradan kurtulan İbrahim :) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek » . Böylece Hz. İbrahim küfür diyarından hicret ederek Şam'a gidiyor. Hicret ederken de, « Ey Rabbimiz, ancak sana tevekkül ettik ve (taatle) sana yöneldik ve ahirette de dönüşümüz ancak sanadır » diye dua ettikleri Mümtehine suresinin 4. ayetinde bildirilmiştir. Başka bir rivayete göre Harran'a (Filistin) gittiği rivayet edilir.
İbrahim aleyhisselam oradan sonra zevcesi Hz. Sâre ile birlikte Mısır'a gitti. Rivayete göre o sıralarda 38 yaşında idi. O zamanın Firavunu çok zâlim ve cebbâr, Sinan bin Ulvân isimli, Dahhâk'ın kardeşi olan pek kibirli birisiydi. Firavun güzel kadınlardan çok hoşlanırdı ve güzel bir kadın gördü mü hemen onu ne pahasına olursa olsun Haremine alırdı. Kadının kocası varsa onu öldürürdü. Hz. Sâre çok güzel bir kadın olduğu için, Firavun veya Melik İbrahim aleyhisselama zevcesinin kim olduğu hakkında sorunca İbrahim aleyhisselam Firavun'un Hz. Sâre'ye musallat olmasını engellemek için din bakımından kardeşi olduğuna niyet ederek : « Kız kardeşimdir » dedi. Pek zâlim olan bu hükümdar, Sâre hatunu almak isteyip sarayına çağırttı. Fakat musallat olmak isteyince nefesi kesilip, elleri, ayakları tutmaz oldu. Yere yıkılarak debelenmeye başladı. Allahu Teâlâ Hz. Sâre'yi Firavun'un şerrinden koruyup musallat olmasını engelledi. Hükümdar bu durum karsısında korkusundan Hz. İbrahim'in zevcesini ona geri yolladı. Hz. Sâre'ye yaklaşınca onu cin zannettiğinden, yanına bir de Hâcer isimli bir cariye verdi. Böylece bundan kurtulacağını zannetti. Bu olay Ebu Hureyre'nin bildirdiği Hadis ile bildirilmiştir (bkz. Buhari, Müslim). Tevrat'ta da bu olayın böyle - küçük modifikasyonlarla - gerçekleştiği yazmaktadır. Bundan sonra Halilürrahman Mısır'ı terk edip geri Filistin'e dönüp Sebu' isimli yere yerleşiyor.
İbrahim aleyhisselamın Hz. Sâre'den çocukları olmuyordu. Yaşları da gittikçe ilerliyordu. İbrahim aleyhisselam Bâbil'den ayrılırken: «Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi » diye niyazda bulundu. Hz. Sâre'de bunu çok istiyordu, ama çocuğu olmuyordu. Firavun'un kendisine verdiği câriyesi Hz. Hâcer'i azad edip İbrahim aleyhisselama evlenmesi için verdi ve Hz. İbrahim Hz. Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten Hz. İsmail doğdu. Muhammed aleyhisselamın (s.a.v.) nuru Hz. İsmail'in alnında intikal etti. İbrahim aleyhisselam onu çok sever ve yanından ayırmazdı. Hz. Sâre nurun kendisine intikal edeceğini umuyordu. Bu sebeple Hz. Hâcer'e karşı kalbi gayret hâsıl oldu. Ve bir gün İbrahim aleyhisselamdan Hz. Hâcer ile Hz. İsmail'i başka bir yere götürüp bırakmasını istedi. Allah'ın emriyle Halilullah bu isteği yerine getirdi ve Hacer hatun ile İsmail aleyhisselamı (s.a.v.) alıp Mekke'ye götürdü ve onları orada bıraktı. İlerisini Hz. İsmail'in hayatında anlatacağım.
İbrahim peygamber yaşı gittikçe ilerliyordu. Bu sırada melekler gelip İbrahim aleyhisselama bir oğlunun doğacağını müjdelediler : « Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden haber ver. Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti. Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler » . Rivayete o sırada Hz. İbrahim 120 ve Hz. Sâre de 99 yaşında idi. Müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güler yüzlü birer´genç suretinde İbrahim aleyhisselamın karşısına cıktılar. Bunların Cebrail (a.s.), Mikail (a.s.) ve İsrafil (a.s.) olduğu İbn-i Abbas'tan rivayet edilmiştir. Cebrail aleyhisselam ile birlikte 7 veya 9 veya 10 bir yahut da 12 meleğin bulunduğu rivayet edilmiştir. Melekler bu müjdeyi verdikten sonra Lut kavmini helak etmeye gittiler (geniş malumat için bkz. «Hz. Lut»). Melekler, "Selamunaleyke" deyince İbrahim aleyhisselam "Aleyküm selam" diyerek mukabelede bulundu. Onları evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen bir buzağı getirdi. Misafirlerine ikram etti ise de onlar yemedi. Bundan dolayı Hz. İbrahim'in kalbine biraz şüphe düştü. O zamanın âdetine göre bir eve misafir gelip, ikram edilenden bir şey yerse ondan emin olunurdu; misafir bir şey yemezse onun zarar vermek için geldiği hükmedilirdi. İbrahim aleyhisselam tekrar melekleri davet edince, onlar "Biz yemeğin ücretini vermeden yemeyiz" dediler. Hz. İbrahim "Bedelini verin de yiyin. Bu yemeğin bir ücreti var diye karşılık verdi. Melekler bu ücreti sorunca, Hz. İbrahim: « Bismillah, demek. Sonunda da Elhamdülillah, demektir » dedi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Mikail aleyhisselam bakarak : « Bu zât, Allahü Teâlânin dost edinmesine lâyık bir kimsedir » buyurdu. Bu sırada Hz. Sâre perde arkasında duruyordu. Meleklerin müjdesi üzerine: «(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak şey! dedi » dedi. Âyet-i kerimede onun için « Dâhiket » buyrulmuştur. Bu kelime hem gülmek, hem de hayz oldu manasına gelmektedir. Cumhur'a göre gülme manasında kullanılırsa da Ikrime ve Mücahit'e göre hayız oldu anlamındadır bu kelime. Ayrıca gülmesi hakkında da değişik rivayetler vardır. Meleklerin korkma demesi üzerine İbrahim aleyhisselamın korkusunun gitmesi için gülmüştür. Bir başka rivayete göre İshak aleyhisselamın müjde verilmesi hakkında ellerini yüzüne kapayıp gülmüştür. Çünkü kendisi çok yaşlanmıştı ve bir çocuk doğurmanın ihtimali sıfırdı o yaşta. Hz. İbrahim de yukarıda belirttiğimiz gibi 120 yaşına gelmişti. Diğer bir rivayete göre, ellerini yüzüne kapaması, yaşlılığında hayz görmesinden ve bunun farkına varmayıp hâyası sebebiyle utanmasından ileri geldiği bildirilmiştir. Hz. Sâre'nin bu sözlerine karşılık melekler " Sen Allahü Teâlânın emrine mi, takdirine mi şaşıyorsun" dediler ve İbrahim aleyhisselamın çıkıp Lut kavmi'nin ikamet ettiği yere gittiler. Yahudiler İbrahim aleyhisselamın misafirleri hakkında başka bir beyânat vermektedirler. Onlara göre Hz. İbrahim'e melekler değil, bizzat - tövbe hâşaa - Allah gelmiştir. Yanına da bazı melekler almış, güya. Ve onlara göre misafirler Hz. İbrahim ile beraber yemek yemişler.
Meleklerin haberinden 1 sene sonra Hz. İshak doğdu. İleride Hz. İshak hakkında malûmat vereceğim.
İsmail aleyhisselam büyüyüp gençlik çağına girmişti. Cürhümilerden Arapça öğrenmiş ve onlar arasında yüksek makama erişmişti. O Cürhümilerden bir kız ile evlendi. Bu sırada ise Hâcer aleyhisselam vefat etmişti. O sırada Hâcer hatun 99 yaşında idi ve Kâbe'nin bitişiğinde bir yer olan ve Hicr denilen yere defn edildi. İbrahim aleyhisselam bir gün oğlunu ziyaret etmek üzere Şam'dan Mekke'ye doğru yola çıktı. Hz. İsmail'in evine varınca oğlu yiyecek temin etmek için evde yoktu. İbrahim aleyhisselam Hz. İsmail'in hanımından mali durumlarını sorunca, hanımı hallerinden şikâyetçi oldu. Giderken de oğluna söylemesi için tembihte bulundu: " Kocan geldiğinde benden selam söyle, kapısının eşiğini değiştirsin" ve oradan ayrıldı ve evine geri döndü. İsmail aleyhisselam eve gelip bunu duyunca, olayı anladı ve hanımından ayrıldı. Başka bir kadınla evlendi. İbrahim aleyhisselam bir müddet sonra Mekke'ye yine gidince oğlu yine evde bulunmuyordu. Bu sefer Hz. İsmail'in hanımına aynı soruyu sordu. O da cevaben: " Biz hayır ve saadet içindeyiz " dedi. Ne yiyip içtiklerini sorunca da, "Et yiyip, zemzem içiyoruz" dedi. Bunun üzerine Halilullah: " Yâ Rabbi! Bunların etlerini ve sularını mübarek kıl, bereket ihsân eyle " diye dua etti ve oradan geri Şam'a döndü. İbn-i Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki:«İbrahim (a.s.) zamanında Mekke civarında hububat bilinmiyordu. Av etiyle gıdalanılırdı. Eğer o zaman hububat mâlum olsaydı, İbrahim (a.s.) hububat hakkında dua ederdi » . İbn-i Abbas bu Hadis hakkında buyurdu ki: " İbrahim aleyhisselamın bu duasının bereketiyle Mekke sıcak olmasına rağmen, et ile su, burada diğer yerlere nazaran insanlara daha faydalıdır " .
Günlerden bir günde Allahü Teâlâ haliline Kâbe-i Muazzamayı yapmasını emreyledi. Kâbe'nin inşası hakkında iki rivayet vardır: Melekler Allah-ı Zişa'nın emriyle binâ ettiler; Âdem aleyhisselam melekler ile birlikte inşa etti. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam yeniden Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'de oğlu İsmail aleyhisselamı zemzem kuyusu başında buldu. Allah'ın emrini ona da söyledi ve İsmail aleyhisselam ona yardım edeceğini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacağını bilmediği için, bir rivayete göre Cebrail aleyhisselam Kâbe'nin şu andaki yerini gösterdi. İlkönce temeli kazmaya başladılar ve Âdem aleyhisselam zamanındaki temeli buldular. Aynı temel üzerine Kâbe'yi inşa ettiler. Hz. İbrahim oğlunun getirdiği taşlarla, Cebrail aleyhisselamın tarifine uyarak Kâbe'yi yapıyordu. Nihayet Kâbe'nin duvarları yükseldi ve yukarıya taş yetişemez oldu. Bundan dolayı büyük bir tas getirdiler ve İbrahim aleyhisselam bu taşa basarak duvar örmeye başladı. Mübarek ayağının izi çıkan bu taşa da Makâm-ı İbrahim denilir. Kâbe de tavaf namazı bu taşın bulunduğu yer olan Makâm-ı İbrahim'de kılınır. Kâbe tamamlanınca İbrahim aleyhisselam oğluna: " Ey İsmail! İyi bir taş getir ki, hacılara işaret olsun" buyurdu. İsmail aleyhisselam bir taş getirdi ise de Hz. İbrahim daha iyi bir taş istedi. Bunun üzerine, Ebu Kubeys dağından: " Cebrail aleyhisselam tufanda bana bir taş emanet etti. Gel onu al! " diye bir ses işitti. Hemen Ebu Kubeys dağından Hacer-ül-esved taşı alınıp, Kâbe'deki yerine kondu. Kâbe inşa edildikten sonra İbrahim aleyhisselam, Allah'ın: « İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde (...) tavaf için Kâbe'ye gelsinler » emriyle, yüzünü Yemen tarafına çevirip: " Ey insanlar! Allahu Teâlâ bir ev bina ettirdi ve bu evi ziyaret etmenizi emreyledi. Geliniz, Kâbe'yi ziyaret ediniz " diye seslendi. Allahü Teâlâ da sesini bütün dünyaya duyurdu. İnsanlar bu sesi duyunca: « Lebbeyk Allahümme Lebbeyk " diye cevap verdiler. O zaman, ana rahminde ve baba sulbünde olan ne kadar hacca gidecek varsa « Lebbeyk » dediler. Bir defa gidecek olan bir kere, iki defa gidecek olan iki kere ve daha fazla gidecek miktarına göre cevap verdiler. Kâbe'nin inşasından sonra İbrahim aleyhisselam Şam'a dönüyor ve bütün aile efradını alıp Hac ediyor.
Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram'ın ortasında, dört köşe taştan bir oda olup, 17 m yüksekliktedir. Kuzey duvarı 8,8 m, güney duvarı 7 m, doğu duvarı 11,9 m, batı duvarı da 12,8 m genişliktedir. Doğu ve güney duvarları arasındaki köşede Hâcer-ül-esved taşı bulunmaktadır. Kâbe'nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 1,7 m yükseklikte, eni 1,7 m ve boyu 2,7 m'dir. Kâbe'nin dört köşesine Rükn denir. Sam'a doğru olana Rükn-i Sâmi, Bağdat'a olana Rükn-i Irâki, Yemen tarafına olana Rükn-i Yemâni ve dördüncü köşeye de Rükn-i Hacer-ül-esved denir.
Kâbe'yi tamamladıktan sonra İbrahim aleyhisselamın dua ettiği Kur'an-ı Kerim'de zikredilmektedir :«Hatırla ki İbrahim söyle demişti: Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut. Çünkü onlar (putlar) insanların birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin. Ey Rabbimiz! Ey sâhibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini olara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir. Ey Rabbim! Beni soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et! Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla! ».
İbrahim aleyhisselamın diğer duası hakkında da İmam-i Gâzâli mâlumat veriyor: " İbrahim aleyhisselam sabahladığı vakit söyle buyuruyordu: « Ey Allah'ım. Bu gün yepyeni bir yaratılıştır. Binaenaleyh bugünü tâatinle benim için aç, mağfiret ve rızanla kapat! Bugün de bana nezdinde kabul olunacak haseneyi ihsan eyle. O haseneyi geliştir ve benim için onu kat kat artır. Ve bugünde islemiş olduğum günahları benim için affeyle. Çünkü bolca affeden ve her nimeti kullarına ihsanda bulunan, kullarını şiddetle seven, daha istemeden evvel onların isteklerini bilip takdir eden sensin » . Râvi diyor ki: Bir kimse Hz. İbrahim'in duâsıyla sabahladığı takdirde o günün şükrünü edâ etmiş sayılır.
Kur'an-ı Kerim'den bize nakledildiğine göre İbrahim peygamber babası için Allah tarafından istiğfar dilemiştir. Mucizât-ı Kur'an-iyenin Tevbe suresinin -113. âyetin mukabili olarak - 114. âyetinde: «İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi» . İbrahim aleyhisselam babasına kendisinin affı için Allah'a dua edeceğine dair söz vermiş ve onun Allah tarafından affını dilemişti. Fakat babasının Allah düşmanı olduğunu anlayınca dua etmeyi bıraktı. Peygamberimiz (S.A.V.) de amcası Ebu Tâlip için Allah'tan mağfiret dilemek istemiş, bunun üzerine Tevbe sure-i şerif'in 113. âyeti inmişti.
Hz. Sâre (?) yaşında ölmüştü. Allah'ın dostu da Kudüs'te ikamet etmekteydi. Bir gün evden gelince evinde birisinin olduğunu gördü. Bu misafir Azrail aleyhisselam idi. İbrahim aleyhisselam :'Seni içeriye kim bıraktı' dedi. O da:'Buranın sahibi' diye cevap verince, Halilullah:'Buranın sâhibi benim ve ben seni içeriye bırakmadım' dedi. Azrail aleyhisselamın: 'Beni buraya buranın ve her şeyin sahibi bıraktı' demesi üzerine İbrahim aleyhisselam bu misafirin bir melek olduğunu anladı. Kimsin diye sordu ve Azrâil aleyhisselamın olduğunu öğrendi. İbrahim aleyhisselam ona: "Ziyârete mi geldin? Ruhumu almaya mı ?" buyurdu."Eğer izin verirsen ruhunu almaya!" diye cevap verdi. Hz. İbrahim de : "Dost dostun canını alır mı ?" deyince, "Yâ İbrahim bunu Allah'a sorayım" buyurdu. Azrâil aleyhisselam hemen gidip geldi ve Allahü Teâlâ: " Dost dosta kavuşmak istemez mi ?" buyurdu dedi. Halilullah bunu işitince: "Çabuk gel kardeşim, hemen canımı cânâna kavuştur, benim için bundan daha büyük bir müjde olamaz" buyurdu ve ruhunu teslim etti. İbrahim aleyhisselam Kudüs civarında Habrun kasabasında bir mağaraya defnedildi. Bu kasaba Halilürrahman olarak bilinmektedir. En meşhur camisi de « Halilürrahman » camisidir. Şu anda İsrailoğullarının elinde bulunup Hebron olarak bilinmektedir.