Mesnevihan Sıdkı Dede
MEVLEVİLİK tezgâhının dokuduğu nadir kumaşlardan birisi de, Sıdkı Dede'dir. Bize onu anlatan bir tanıyanı: «Ben hayatımda O'nun yüzü kadar nurlu bir yüz daha gördüğümü hatırlamıyorum.» demişti. Demek ki, gönül âleminin, manevi dünyasının aklığı, paklığı ve aydınlığı; siretinin güzelliği, suretine, çehresine de aksetmişti.
Sıdkı Dede aslen, Filibe'lidir. Yirmi beş yaşında Filibe'den ayrılarak İstanbul'a gelmiştir. Ders vekili Kazasker Büyük Filibeli Halil Fevzi Efendi'den, «Feridiyye Haşiyesi» okumuştur. Derslerine devam ederken, Hazret-i Mevlana'nın aşkı gönlüne düşmüş ve daha fazla dayanamayarak, Pay-i taht olduğu halde İstanbul'dan ayrılarak, Konya'ya gelip, Pir'in kurbuna, Mevlana Dergâhı'na yerleşmiştir. Sahib bulunduğu ahlaki fazileti, vakıf olduğu mükemmel Arapça ve Farsçası sebebiyle, Mevleviler arasında kısa zamanda sevilip sayılmış ve bir müddet sonra da, meraklılarına Mesnevi-i Şerif'i okutmaya başlamıştır.
Pir'in ilim ve İrfan manzumesi Mesnevi'sini, susayan gönüllere serpmeye devam ederken, vaki davet ve teklif üzerine, Dergâh yanındaki Sultan Selim Camii'nde hatiplik görevini de yerine getirmeye koyulmuştur.
Elimizde birçok yazıları ve kitabeleri bulunan değerli bir hattat ve şair de olan Sıdkı Dede, aynı zamanda hakkâk idi. Onun hüsn-ü hat sahasındaki nefis yazılarından bazıları Mevlana Dergâhı'ndadır. Daha çok ta'lık yazdığı ve bu yazıda mahir olduğu anlaşılmaktadır.
Evlendikten sonra eşinin evine taşınarak halkın ihya ve irşadıyla daha yakından meşgul olmaya başlayan ve cuma'dan cumaya Sultan Selim Camii'ne gelen Dede Efendi, diğer zamanlarda evinden dışarıya pek çıkmazdı. Gerek özel ve gerekse ilmi hayatında onun birçok keramet ve fevkalade hallerinden bahseden birçok Konya'lı bulunmaktadır.
Geçimini, hatiplikten aldığı maaşla sağlardı. Pek mahdud olan bu maaşı yetmediği için, zaman zaman darlık çektiği anlaşılmaktadır. Bunu bilen dost ve yakınları, çeşitli yardımlarda bulunurmuş. Yine böyle hayli daraldıkları bir gün, refikası, yoksulluktan şikâyet edercesine konuşunca, Dede Efendi hayli müteessir olmuş. Tam o sırada bir zat ziyaretlerine gelerek, kendilerine bir miktar para vererek ayrılmış. Ziyaretçi gittikten sonra, parayı hanımına veren Sıdkı Dede'nin:
«-Seni benden; beni Hak'dan eden şu parayı al, hanım!...» demekten kendini alamadığını anlatırlar...
Mevlevilik'de kutubluk, asırlar boyunca devam ede gelmiştir. Son zamanlarda, içlerinde Bahariye Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede (Ö:1911), Ferruh Çelebi (Ö: 1933) ve Karahisar'lı Ahmed Çelebi, hatta Çelebilik makamının mümessili Abdulhalim Çelebi (Ö:1925) gibi birçok ileri ve kudretli kişiler de bulunduğu halde Mevlevilerin çoğu, Hamzaviyye kutbu Seyyid Abdulkadir-i Belhi'yi (Ö:1923) kutup tanırlardı.
O'nun vefatından sonra Ferruh Çelebi'yi, Konya'daki Dedelerden Mesnevi-han ve Sultan Selim Camii hatibi Sıdkı Dede'yi kutup tanıyanlar olmuştur.
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Mesnevihanlığa devam eden Dede, halkın irşad ve tenbihiyle meşgul olmuştur.
Dedemiz, 1352(1933) yılında Hakk'a yürüdüğünde, civar-ı Mevlana'da, Türbe (Üçler) Mezarlığında ebedi istirahatgahına tevdi edilir. Kabir taşında, güzel bir talik yazı ile şu kitabe okunmaktadır:
Hu El-Hayy'ul-Baki
Ölmez diridir ölmezden evvel ölenler
İşte biridir sırca bilir anı bilenler
Bilmezsen eğer öğrenegel merd-i hakikat
Dergâh-ı Hünkari'de yetişmiş mürşid-i tarikat
Tahsil-i mearifle Ömrünü kısmen sürmüş
Ta'lim-i edeble yaşayıp yüzon'a girmiş
Hitabetle imamet gibi dini menasıb
Mesnevi-hanlıkla meşhur sahib-i menakıb
Filibe'li Mevlevi Hüseyin Sıdkı Dede
Vuslat-yab-ı Cemal olmuş 1352 Hicride
Ruhuna Fatiha
Konu Başlığı
Konu Başlığı