Zikrin Önemi
Âdem ve Âlem Kitabından alınmıştır. {Uyanın ve uyandırın..}
Allaha Teala Kur'an-ı Kerim'in bir ayetinde "Beni çok zikredin, gecenin bir kısmında Rabbine secde et ve gecenin uzun bir kısmında O' nu tesbih eyle." (İnsan:24-27) buyuruyor. Ömür boyu " Allah ile ol" emrine uyarak her anında Allah ile olmak şuuruna ermek için; çok zikir yapmak, daimi zikre ulaşmak şarttır. Bu hiçbir anı ve nefesi Hakk' tan gafil olarak geçirmemektir. Daimi zikir; bir Kamil Mürşidin irşadıyla ve Allah'ın yardımıyla elde edilir. İş görürken, uyurken de böyle devam eder. Artık "El karda gönül Yar'da" ve "dışın halk ile için Hakk ile" olur.
Ayet-i Kerime'de Yedi sema ve arz ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tesbih ederler. Hiç bir şey yoktur ki O'na hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız." (İsra: 44) buyruluyor.
Muhyittin-i Arabî Hz.lerine göre; Bütün varlıklar Allah'ı bal dili ile tesbih ve zikir ederler. Yalnız bunların uyanıklık dereceleri farklıdır. Cansızlar, Hakk'ı zikir ve tesbih etmekte en uyanık olanlardır. Bunlar hiçbir geçim ve düşüncesi olmadan Hakka uyanlardır. Taş, su, toprak, maden gibi. Bitkiler; bunlar Hakk'ı zikir ve tesbih etmekte cansızlardan bir derece noksandır. Zira yetişip büyümek, hayatını sürdürmek için su, hava, güneş ve toprağa ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçları temin sırasında gaflete düşebilir. Aynı şekilde hayvanlar da bu sebeplerden dolayı daha çok gaflete uğrayabilirler. Bitkilerden de daha aşağıdadırlar.
İnsanlara gelince; Bitki ve hayvanlarda olan ihtiyaçların yanında akıl, benlik, hayal, hatıra, hafıza, şüphe ve vesveseler, dünyevi hırsları, hareket ve uyuşmazlıkları onları devamlı gaflete düşürebilir. Bunu için Cenab-ı Hakk insanları irşad için nebi ve resuller göndererek, hidayet yolunu göstermiştir. Varlıklar içinde en gafil olanlar insanlardır.
Ayet-i Kerime' de; " O akıl sahipleri, öyle insanlardır ki ayaktayken, otururken, yanları üstünde yatarlarken Allah'ı hatırlayıp, zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışında inceden inceye düşünürler. Ey Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi ateşin azabından koru derler. " (Al-i İmran: 191)
Öyle kullar vardır ki onları hiçbir şey Allah'ın zikrinden alıkoyamaz. Muhammed Parisa Hz.leri Buhara' dan, Hicaza giderken yolda bir sarrafa uğrar. Dükkân sahibi gencin birçok müşteriye altın alış verişi yaptığını görmüş. Üç yönden dünyevi durumunu müşahede eden Muhammed Parisa; dükkân sahibi gencin kalbine teveccüh etmiş, Gencin kalbinin Hakk zikri ile meşgul olduğunu hayretle anlamış. Maşallah, "el karda, gönül Yar'da (Allah' ta)" buyurmuşlar. Sonra Hicaz'a vardığında Beytullah' ı tavaf sırasında aksakallı bir ihtiyarın Kâbe'nin örtüsüne sarılıp ağlayarak dua ettiğini, gözyaşlarının orayı ıslattığını görmüş. Gıpta etmiş. Keşki, bende böyle iltica etsem, ağlayabilsem demiş. Bir de bu ihtiyarın kalbine teveccüh etmiş. Dünyalık isteğine vakıf olmuş. Üzülmüş.
Buhari ve Müslüm' deki Hadis-i Şerif' te; "İçinde Allah zikredilen ev ile Allah zikredilmeyen evin misali; Ölü ile dirinin misali gibidir." buyrulmuştur. Burada; beyt iki manaya gelir; Biri ev, biri kalptir. Kalp ise Allah'ın evidir.
Büyük velilerden Necmeddin İsfahani Hz.leri sevdiklerinden birinin vefatında mezarı başında murakabe halindeyken, imamın ölüye telkin verdiğini görür. Necmettin Isfahani Hz.lerinin güleceği gelir. Her zaman ciddi ve vakur olan Hazretin bu haline, orada bulunanlar hayret eder. Ve sorarlar. Keşf hali olan Hazret söylemekten çekinir. Fakat ısrarları üzerine mecbur kalır. Telkini diri, ölüye yapar. Bu mezardaki zatın kalbi manen diridir. 0 hayretle; Elhamdülillah, benim kalbim diridir, bana telkin veren imamınki ölüdür. Ölünün diriye telkinine hayret ettim. Deyince gayr-i ihtiyari güldüm." demiştir.
Ayet-i Kerime'de: "Allah'ı zikretmek elbette ki en büyük ibadettir." (Ankebut:39) Buyruluyor:
Bir Hadis-i Şerif' te: " Cennet ehli Zikrullahtan gafil olarak geçirdikleri dünya zamanına hasret ve pişmanlık duyacaklardır. "Buyruluyor
Yine bir Hadis-i Şerifte: Hesap günü
- Neden zikirden gafil bulundun? Diye sorulunca;
- Dünya işlerini çevirmek beni meşgul etti. Diyene
-İşin Süleyman A.S. dan daha mı çoktu.? O, hem peygamber, hem de hükümdar idi. Bir an Hakk' tan gafil olmadı. denir.
Bir diğeri:
- Hastalığım engel oldu, deyince;
-Eyyub A.S. dan daha mı çok hastaydın. Vücudunun her yanını hastalık sarınıştı. Gene de bir an Allah'tan gafil olmadı, denir.
- Bir diğeri sıkıntıda, darda idim. diyecek.
- Yunus A.S. kulumdan daha mı darda idin. O, balığın karnında bile Hakk' ı tesbihe devam etti, denir.
Bir diğeri;
- Kuyulara, zindanlara düştüm de Allah'ı zikredemedim. Diyecek.
-Yusuf A.S. kulumdan daha mı zor durumda idin. O, oralarda Hakkın zikrini, fikrini, hikmetini unutmadı. Denilecek.
Böylece itiraz edenler hep susturulacaklardır. Mahcup ve pişman olacaklardır.
Dünyada halis insanı Allah'ın zikrinden alıkoyacak bir engel yoktu. Engel nefsin azıtması ve şeytanın ayartmasıdır.
Konu Başlığı
Konu Başlığı